"Artık özgürsün..."

37 1 3
                                    


Herkese uzun bir aradan sonra merhaba!

Gerek yoğunluklarımdan gerek ise gelmeyen ilham perilerinden dolayı burayı bir hayli aksattım. Ama affınıza sığınarak yeni bölümle karşınıza geldim efendim. Çok defa yazıp yazıp sildim ama sonunda içime sindi. Umarım siz de beğenirsiniz. Yorumlarda ne düşündüklerinizi yazın ama olur muu?

Anlaşmamızı yaptığımıza göre haydi başlayalım!

Keyifli okumalar...

Kora arabayı kullanırken ben de yanında, sessizce oturuyordum. Erdal abiyle şimdi konuşmama izin vermemişti Kora. Kalbini kırmamı istememişti. Peki benim kırılan kalbim ne olacaktı? Paramparça edilen kalbim ne olacaktı? Bugüne kadar hep kendi kalbimi kendim sarmıştım. Ama şimdi nasıl saracağımı bilmiyordum.

O sırada aklıma gelen şeyle panikledim. "Kora, benim Gülay'ı aramam lazım!"

Telefonumu aradım aceleyle çantamın içinde. "Güneş, şu an iyi bir fikir olmayabilir!" dedi Kora bir elini uzatıp kolumu tutarken. "Onunla konuşmak, ipe sapa gelmeyen mazeretlerini dinlemek için değil!" dediğim sırada telefonu bulmuştum. "Ne için o zaman?" dedi. Bir şey söylememe fırsat kalmadan Gülay telefonu ilk çalışta açmıştı.

"Güneş..." dedi sesindeki umut kırıntısıyla. "Şimdi aç o kulaklarını beni iyi dinle," dedim onun aksine buz gibi çıkan sesimle. Bir şey söylemesine izin vermeden devam ettim sözlerime. "Cihangir'e söylemedin, değil mi?"

Kısa süreli bir sessizlik yaşandı. Ardından sesi geldi kulağıma. "Söylemedim, söyleyemedim..."

"İyi," dedim. "Söylemeyeceksin. Ona ben anlatacağım uygun bir zamanda. Adamı yeni biriyle evleneceğini söyleyerek darmadağın ettin zaten. Daha bu yüzden kendini toparlayamamışken bi' de bununla mahvetme onu daha fazla. Sakın! Duydun mu beni?"

Ses çıkarmadı. Utandığını, bu utancın altında ezildiğini biliyordum. Ama umurumda değildi. "Duydun mu?" diye bağırdım.

"Duydum," dedi. "Duydum, tamam söylemeyeceğim."

Kafamı salladım göremeyecek olsa da. Sözlerine devam etti.

"Söz konusu Cihangir olunca yine kararttın gözünü."

Güldüm histerik bir şekilde. "Niye acaba? Yıllarca bana o sahip çıktığı için olabilir mi?"

Ses gelmedi. Gülümsedim yine. "Ben de öyle düşünmüştüm," deyip telefonu kapatmak için hamle yaptığım sırada duyduğum sesle kalakaldım.

"Güneş mi arayan?"

Bir erkek sesiydi. Güldüm kendime engel olamayıp. Kora'nın endişeli bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

"Cici babam galiba o sesin sahibi," dedim kinayeyle.

O sırada telefon hoparlörde olmalıydı ki konuşmaya cici baba da dahil oldu.

"Güneş, bak seni anlayabiliyorum..."

"Kes maval okumayı!" dedim hiddetle. "Hiçbir bok anladığın yok. Anlayamazsınız beni. 22 yıldır bir yalanla yaşamış olmamın ne demek olduğunu bilemezsin. Neler yaşadığımı bilemezsin. Bu yüzden sen karışma, çeneni kapalı tut. Ve... seni de ilk ve son defa uyarıyorum cici baba müsveddesi. Sen de bu gerçeği bilen biri olarak evleneceğin kadının eski eşinin canını yakmak istersen ve bu gerçeği kullanmaya kalkarsan bunun bedelini ikinize de ağır ödetirim. Anladınız mı beni?"

"Söylemeyeceğim," dedi. "O kadar gaddar bir adam değilim."

"Cihangir ben söyleyene kadar bilmeyecek. Annelik vazifeni yıllar sonra vicdan yapıp yerine getirmeye çalışma, göze batırma. Cihangir zeki adamdır, işkillenir. Bunu istemiyorum. Bana anne olmanı da istemiyorum bu saatten sonra. Ben bir kış günü bir durağa terk edilmiş bir çocuğum. Bunu bilen kalbimin bir odası hep soğuk. Ne yaptıysam ısıtamadım, olmadı. Sen hiç ısıtamazsın," dedim ve bir şey demesine izin vermeden telefonu yüzüne kapattım.

DÜŞLER DURAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin