0.7

335 24 43
                                    

"Lila-hime, maçtan önce hastalanmak mı istiyorsunuz?" Misaki getirdiği battaniyeyi dışarda oturan sarışının sırtına bıraktı. "Yarın maç boyunca bize destek olacaksın unutma." Yüzüne yerleşen tebessüm onu daha da tatlı yaparken, Lila okyanus mavisi gözlerini genç çocuktan alamıyordu.

"Evet." Diyebildi sadece. Lanet olsun konuşamıyorum!

Misaki, sarışının yanına oturduktan sonra yıldızlı gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Hafifce esen rüzgar eşliğinde, yıldızların süslediği gökyüzünü izlemek her zaman huzur verirdi genç oğlana.

"Diğerleri uyanıklar mı hâlâ?" Lila sordu.

"Hayır. Lunapark macerası yorucu olmuş olmalı."

"Wakashimazu'dan haberin oldu mu senin? Lunaparktan ayrılmadan önce şu boks makinesine yine tekmeyle vurmuş. Sahibi de aynı şey ikinci kez yaşanınca iyice sinirlenmiş." Lila olayı anlatırken arada gülme krizlerine giriyordu.

"Ahahah, Jito anlatıyordu biraz önce. Wakabayashi ve Misugi olay daha fazla büyümesin diye makinenin sahibiyle konuşmuşlar falan. Sen İshizaki'nin ne yaptığını biliyor musun?"

"I-ı. Ne yapmış?"

"Bir oyun bulmuşlar. Düğmeye basınca ışık duruyor ve kurala göre ışığı yeşil renk olunca durdurmak gerekiyormuş. İshizaki de 10 kez falan denemiş sonra yine ve yine denemiş ama olmuyor. Bu oyun hileli diye bağırmaya başlamış bir anda."

"Ciddi misin? Hahahahah!"

"Makinenin sahibi de gelmiş ilk denemesinde ışığı yeşil renk yanınca durmayı başarmış. İshizaki de domates gibi kızarmış. Hatta adam ödül olarak minik bir angry birds oyuncağı vermiş İshizaki'ye."

"Neden orada değildim ben!" Lila gülmeye devam ediyordu. "Bir şey sormam gerek." Lila gülmeyi kesti. "Fransa'da olduğun üç yıl boyunca baban için takımlardan gelen teklifleri reddetmişsin. Bundan yorulduğunu babana söyledin mi hiç?" İki genç arasındaki farkı ortaya çıkaran bir soruydu gerçekten. Misaki söyleceklerini defalarca düşünürken, Lila bu konuda dikkatsizlik yapardı bazı zamanlarda.

Misaki'nin değişen yüz ifadesi aklına gelen anılardandı. O gün, Hokkaido'dan ayrıldığı gün patlamıştı sanki. İçinde tuttuklarını babasına söyledikten sonra annesinin yanına gitmeye çalıştı. Ama aynı 4 yaşındaki gibi ayrılamadı babasından. O anlar Misaki'nin gözünün önüne geldiğinde gri gözler dolmaya başlamışlardı.

İki damla yaş yanaklarından süzülüp düşerken Taro'nun yüzündeki ifade, babasıyla Fransa'ya gelmek istediği günkiyle aynıydı resmen.

Ben Taro Misaki'yim! Taro Yamaoka değilim!

Kahkalarla başlayan bu sohbeti bu hâle getiren Lila yaşadığı pişmanlığı tarif edemezdi bile. Nasıl bu kadar aptal olabilmişti ki?

"Ne kadar aptalım ben! Taro, çok özür dilerim! Bir manası var mı bilmiyorum ama özür dilerim!" Dedi panikleyerek. Çekinerek ellerini oğlanın yanaklarına yerleştirdi ve minik damlaları silmeye çalıştı. "Ö-özür dilerim..." Misaki'nin kalkıp gitmesini beklerken tahminlerinin aksine genç çocuk kafasını kızın omzuna koydu. Lila ise şaşırsa da bir eliyle oğlanın sırtını okşarken, diğeriyle siyah saçlarını okşuyordu.

"Herşey ilk başlarda harikaydı ama sonra işleri ters gitmeye başladı ve babam kendini içkiye verdi. Her gün kavga ediyorlardı ve annem dayanamıyordu. En sonunda boşandılar." Annesinin ona sarılarak ağladığı anları iyi hatırlıyordu. "Hokkaido'dan ayrıldıktan sonra dayanamadım ve annemin yanına gitmek istedim. Bilmiyorum...neden bilmiyorum ama gidemedim! Aynı 4 yaşındaykenki gibi neden gitmediğimi bilmiyorum!"

Gitseydim nasıl olurdu?

Kafasını kaldırdı genç Misaki. "Bunları anlatmak rahatlattı belki ama lütfen bir daha böyle yapma. Kimseye kırılıcağı şeyler sorma ya da söyleme. Niyetinin o olmadığını biliyorum ama lütfen." Bu durumda bile başkalarını mı düşünüyor? Sen ne kadar aptalsın Lila Raikawa...

Kafasını aşağı yukarı salladı genç kız. Misaki yine hafif bir tebessüm etti. Lila korktuğunda yanındaki Taro'ya sığınırken, Taro'ysa hoşlandığı(duyguları karşılıklıydı) kızın omzunda ağlayıp rahatladı. O gün iki gencin hoşlantısı aşka dönüşmüş, bir birlerine bağlanmışlardı.

Mucize~Taro MisakiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin