6

1.5K 141 51
                                    

Arabadan inmiş, dev bir binanın önünde durmuştuk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Arabadan inmiş, dev bir binanın önünde durmuştuk. Roseanne burasının bir alışveriş merkezi olduğunu söylemişti. Tabii bunu açıklama yapmak için söylememişti, 'alışveriş yapmayacaksam alışveriş merkezine gelmemizin ne anlamı var ki,' diye söylendiğinde duymuştum.

Jungkook ve Roseanne önümüzden yürürken ben ve Yoongi onların arkasından gidiyorduk. Kendimi ilk defa bir alışveriş merkezine gireceğim için gergin ve yeni insanlarla tanışacağım için daha gergin hissediyordum.

"İlk defa böyle bir yere geliyorsun, değil mi?" diye sordu Yoongi kısık bir sesle. Yutkundum. Nasıl anlıyordu? Roseanne de bugün ona arkadaşlarıylayken mesleğini bırakmasını söyleyip kızmıştı. Psikoloji ile ilgilendiğini hissediyordum.

"Bana gözlemlerine dayanan sorular sorduğuna göre, beni arkadaşın olarak görmüyorsun," dedim Roseanne'in gelmeden önce söylediklerini hatırlatarak. Beni arkadaşı olarak görmek zorunda değildi. Sadece sorusuna cevap vermekten kaçmak istemiştim.

Güldü Yoongi. "Küçüksün," dedi. "İstesem de arkadaş gibi göremiyorum, küçük kız kardeşime benziyorsun."

Alışveriş merkezine girip yürümeye devam ettiğimizde, etrafıma tüm bunları daha önce görmediğimi belli edercesine bakmamak için gözlerimi yerden kaldırmıyor, attığım adımları izliyordum. Bir anda bedenim birinin göğsüne çarptığında hızla başımı kaldırdım. "Özür dilerim, benim hatam. Önüme bakmıyordum. Gerçekten çok özür dilerim."

Jungkook başını hafifçe yana eğerek bana baktı. "Çok fazla özür diliyorsun," dedi. "Buna gerek yok." Cevap vermemeyi tercih ederek yanından geçmeye yeltendiğimde, bileğimi tutarak beni durdurdu. Tüm bedenimin rahatsızlıkla gerilmesine sebep olan bu temasla öfkeyle ona baktım. "Bileğimi bırakır mısın?"

"Gerçekten böyle yerlerde hiç bulunmadın mı? Sıradan bir alışveriş merkezine bile gitmedin mi?" Bakışlarımı kaçırdım. "Sorunu cevaplamayacağım, bileğimi bırak."

Eli yavaşça bileğimden ayrılırken "O yurttan hiç çıkmadın mı?" diye sordu bu sefer. Gözlerimin dolmaya başladığını hissettim. "Bak," dedim sertçe. "Bana geldiğim yeri unutturmama arzunu anlayabiliyorum, bazı insanlar sebepsiz yere can yakmayı seviyor ve belli ki onlardan birisin. Ama sana cevap vermiyorsam, bunun sebebi yaşadıklarımı ve geldiğim yeri unutmaya çalıştığımdan değil, asla unutamayacağım tüm bu şeyleri dile dökmek bana acı verdiğinden. Anlıyor musun? Lütfen, bırak artık. Alacağın cevaplar benim yaşadıklarımı değiştirmeyecek ve senin merakını da gidermeyecek çünkü sonra başka şeyleri merak edeceksin. Uzayıp gidecek bu konuşmaları yapmamıza gerek var mı cidden?"

Sessizce beni dinlemiş ve sonra ben yürümeye başladığımda, konuşmadan arkamdan yürümüştü. Ama nedense, bu konunun burada kapanmadığını hissediyordum. Bulduğu ilk fırsatta bana yine sorular soracakmış gibi geliyordu. Bu yüzden onunla yalnız kalmamaya çalışacaktım.

someone you loved | liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin