Gerçekler vardı.
Yalanlar vardı.
Bir hikayenin içinde gerçekleri bilenler, yalanları bilenler vardı.
Ve bir de hiçbir şey bilmeyenler.
Eğer hissettiğim acıyı tarif etmenin bir yolu olsaydı, boğazıma acımasızca sarılı ellerin nefesimi kestiğini söylerdim. Nefes almak sanki sadece, hikayelerin gerçekleriyle yalanlarına sahip olanlara ait bir lükstü.
Ben hiçbir şeyi bilmiyordum.
"Susma, Lalisa," dedi Kim Namjoon ayağa kalkarak. Sesindeki pişmanlık, nefes almamı daha da güçleştirdi. "Konuş, bağır, çağır, bir şey söyle."
Ona öylece baktım. Sanki gözlerim dile gelip konuşabilir ve o, bakışlarımdan ne hissettiğimi anlayabilirmiş gibi öylece baktım. Ama anlamazdı, bir bakıştan bin his çıkarabilmek, hislere sahip insanların ruhuna ait bir ayrıcalıktı.
Jungkook'un odaya girişiyle bakışlarım anında ona çevrildi. Beni sarsmasını, kanus gördüğümü söylemesini istedim, beni kurtarmasını istedim ama ikimiz, gözlerimizde aynı acıyı taşıyor gibiydik. Ona bakıp ağladığını görünceye dek, kendi gözyaşlarımın farkında bile değildim.
"Ju-jungook," dedim ağlayarak ve titreyen sesimi duyduğunda, sanki göğsüne bir bıçak saplanmış gibi acı bir ifadeyle gözlerini kapattı. Saniyeler sonra gözlerini açıp dünyanın en zor şeyi gözlerime bakmakmış gibi, yavaşça tekrar bana baktığında "Ben... Kurtarılmaya değmiyor muydum?" diye sordum.
Namjoon, hıçkırarak az önce kalktığı koltuğa tekrar çöktü, ellerini yüzüne kapattı. İki koca adam, karşımda çocuk gibi ağlıyordu, sebebi büyümenin ne olduğunu daha küçücükken öğrenmiş bir kız çocuğuydu.
"Ağlamayın," dedim acı dolu bir sesle. "Neden ağlıyorsunuz ki?" Hıçkırdım. "Kurtarılmaya değmiyordum ama ağlamanıza değiyor muyum yani?"
"Öyle söyleme," dedi Jungkook, sesindeki çaresizliği iliklerime kadar hissetmiştim, acıma acı eklemişti çaresizliği. "Uğruna vazgeçemeyeceğim hiçbir şey yok, değmediğini söyleme."
Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve ayağa kalktım. "O-o zaman neden unuttun beni?"
Başını iki yana salladı. "U-unutmadım. Yemin ederim, Lisa. Bende seninle ilgili tüm anıları silmelerine rağmen unutmadım seni."
Ağlayışlarımın arasında gülümsedim ve "Sana hiç kızmadım ki zaten, Jungkook," dedim yorgun bir sesle. "Bir çocuk, kapkaranlık bir odada kalıp da kapalı gözlerinin ardında bir yıldız görürse, ona kızması mümkün mü sence?"
Kelimelerim sırtına yüklenen, taşıması güç yüklermiş ve o artık bunları taşıyamıyormuş gibi güçsüzce dizleri üzerine çöktü.
O benim parlayan yıldızımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
someone you loved | liskook
Fanfiction"Sanırım tüm acıyı uyuşturma şeklin hoşuma gitmişti." ••• Lalisa Manoban, çaresizliğin kucağına doğmuş bir ruhun sahibiydi. Jeon Jungkook ise o ruhu sarıp sarmalamayı düşe kalka öğrenecekti. ••• "Sanırım kaçmama yardım etme şeklini sevdim." Jeon Ju...