Jungkook ile parka gittiğimiz günün üzerinden üç gün geçmişti. Dışarıya çıkmamış, evde kalmıştım ve o her gün eve gelmişti. Ve bugün dördüncü gündü, yanında Roseanne ile eve geldiğinde, bugün bir türlü uyumayan Min Seo'yu uyutmaya çalışmaktan yorgun düşmüştüm.
Roseanne, olanları az çok öğrendikten sonra tıpkı küçük bir kız çocuğu gibi ağlamaya başlamış, bir şeyleri bilmeden, ilk tanıştığımız andan itibaren beni kıracak bir şey söylediyse diye sayamadığım kadar özür dilemişti. Namjoon benimle pek fazla konuşmuyor, yalnızca Min Seo ile ilgilenmek için gün içerisinde birkaç kez karşıma çıkıyordu ve Jisoo ile araları pek iyi değil gibiydi. Ne olduğunu bilmesem de ikisinin tek ortak noktası, o anlar için Min Seo'ydu.
Yoongi, Jennie ve Taehyung bugün Jane ile tanışmak için yurda gideceklerdi. Ben de gitmek, onun iyi olduğunu kendi gözlerimle görmek istiyordum ama Joon Seon benim orada olduğumu görürse, yapmak istediği şey her neyse bunun için beklemeyi kesecekti. Bundan korktuğumdan sessiz kalıyordum ama uzaktan bile olsa, onu görmek tek dileğimdi.
"Lisa, yorgun görünüyorsun," dedi Roseanne üzgün bir ifadeyle. "Min Seo'yu benim uyutmamı ister misin?" Bir elimle Min Seo'yu taşırken boşta olan elimle gözlerimi ovuşturdum. "Eğer senin için sorun olmayacaksa, yarım saat uyumaya ihtiyacım var, sadece yarım saat," dedim yorgun bir sesle. Min Seo'yu kucağımdan alırken "Yarım saatin yeteceğine emin misin?" diye sordu. "Tüm gece uyumamış gibi görünüyorsun."
Min Seo gece aralıklarla uyumuştu ve onun o aralıklarla uyuduğu uykular arasında toplam belki bir saat uyuyabilmiştim ve her uykuya dalışımdan kabus görerek uyanmıştım. Uykusuzluktan gözlerim acıyordu. "Min Seo uyumadı gece," dedim yanı başımdaki çift kişilik koltuğa otururken. O sırada karşımdaki koltukta oturan Jungkook ile göz göze gelişimle yutkundum. "Sadece Min Seo mu uyumadı?" diye sordu, Roseanne odadan kucağındaki Min Seo ile çıkarken. "Yoksa seni kendi kabusların mı uyutmadı?"
Sorusuna cevap vermeyerek koltuğa uzandım. Yere düşen bir yastığı alıp başımın altına koyduğum sırada "Uyuyacaksan çıkayım," diyerek ayaklandı Jungkook. Odadan çıkacağı sırada cesaretimi toplayarak "Jungkook," diye seslendim. Seslenmemi bekliyormuş gibi saniyesinde durarak. Omzunun üzerinden bana bakarak "Efendim?" dedi. "Bir şey mi oldu? Kendini iyi hissetmiyor musun? Sorun ne?"
"Şey," diye mırıldandım böyle bir tepki vermesini beklemeyerek. "Sadece ben uyuyana kadar burada kalabilir misin diye soracaktım," dediğimde rahatlamış gibi nefes vererek omuzlarını düşürdü.
"Kalırım, tabii ki kalırım," dedi geri dönüp az önce kalktığı yere otururken. Bir elimi yastığa yaslayarak ona baktığımda "Çok mu kabus gördün dün gece?" dedi üzgün bir sesle. "Seni böyle uykusuz bırakacak kadar?"
"Önemli değil," dedim bakışlarımı kaçırıp sırt üstü yatmaya başlayarak. "Alışkın olmadığım bir şey değil." Bir süre sessizlik oldu ve "Alışkın olmadığın bir şey olsun isterdim," dedi düşünceli bir sesle. Yan gözle ona baktığımda bana değil yere baktığını fark ettim. Sanki benimle değil de kendi kendine konuşuyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
someone you loved | liskook
Fanfiction"Sanırım tüm acıyı uyuşturma şeklin hoşuma gitmişti." ••• Lalisa Manoban, çaresizliğin kucağına doğmuş bir ruhun sahibiydi. Jeon Jungkook ise o ruhu sarıp sarmalamayı düşe kalka öğrenecekti. ••• "Sanırım kaçmama yardım etme şeklini sevdim." Jeon Ju...