Defalarca yandım ve sonra defalarca kül oldum.Her seferinde bitmesini dilerken o küllerden yeniden doğdum.
Her seferinde tekrar... Tekrar yanabilmek için.
"Bak... Dışarıda arkadaşlarım var. Ben... Onları çağırabilirim ve o zaman senin için i-iyi olmaz." Dudaklarım arasından güçlükle sarf ettiğim sözcüklere alayla güldüğünde, gözlerim dolmaya başlamıştı.
Biz arkadaş değildik. Ben hiç kimse için, uğruna mücadele edilebilecek kadar önemli biri olmamıştım, olamayacaktım da. Ömrüm bitene dek beni asla bırakmayacak olan tek kişi, karşımda duran bu adamdı. Sonumu daha ben çocukken yazan bir canavardı o.
Park Joon Seon.
Kaldığım yetiştirme yurdunun bekçisiydi.
İlk başlarda, kötü biri olup olmadığını bilmesem de ondan hoşlanmamıştım. Geceleri kaldığım odanın penceresinden dışarıya baktığımda onun ağaçların arasında dolaşan bedenini görürdüm ve bu beni korkuturdu.
Önce sadece, bahçede dolaştığını görüyordum. Ancak daha sonra, kaldığım odaya yaklaşan adım seslerini duymaya başlamıştım.
Dört kişilik bir odada, iki kişi kalıyorduk ancak oda arkadaşım bir aile tarafından evlat edinildiğinde bir süre yalnız kalmıştım.
Ve o süreç, beni gecelerin korkunç tarafıyla tanıştırmıştı.
Adım seslerini ilk duyduğum gece, uyuyamadığım için pencerenin önünde oturmuştum ve yıldızları seyrediyordum. Ve o odama gelmeye başlamadan önce, bu sık yaptığım bir şeydi çünkü yıldızları severdim.
Kayan yıldızlara, tutulan dileklere inanırdım.
Benden yıldızlı gecelerimi çalmıştı.
"Küçük Lili, uyku saati çoktan geçti," demişti kısık bir sesle, araladığı kapıdan başını içeriye uzatarak. "Uyuyamıyorsan seni bahçede gezdirmemi ister misin?" Hızlıca başımı iki yana sallamış, koşarak yatağıma girmiştim. "İstemiyorum, şimdi uyuyacağım ben," demiştim.
Ama odadan çıkmamıştı.
Gelip yatağımın kenarına oturmuştu. Elleri saçlarımda gezinmeye başlamıştı. Daha ne olduğunun farkında bile değilken, bu temasın beni ürküttüğünü hatırlıyordum. "Bundan sonra geceleri seni kontrol etmeye geleceğim," diye konuşmuştu fısıltıyla. O sırada eli, saçımdan çekilerek kollarıma dokunmuştu. Onun zihninde şeytanlar vardı ve şeytanlarının sarmaşıkları kollarıma dolanmıştı. "Eğer uyumamış olursan, dışarıda gezeceğiz. Söz veriyorum, küçük Lili. Bu gezileri seveceksin."
Hiç uyuyamadım. Ve o gezileri de hiç sevemedim.
"Onlar seni gerçekten arkadaşları olarak görüyor mu sence?" diye sordu, içinde bulunduğumuz anda. Geçmişteydi ve bugündeydi. Sanki ondan hiç kurtuluş yok gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
someone you loved | liskook
Fanfiction"Sanırım tüm acıyı uyuşturma şeklin hoşuma gitmişti." ••• Lalisa Manoban, çaresizliğin kucağına doğmuş bir ruhun sahibiydi. Jeon Jungkook ise o ruhu sarıp sarmalamayı düşe kalka öğrenecekti. ••• "Sanırım kaçmama yardım etme şeklini sevdim." Jeon Ju...