"Seni. Seni arıyorlar abla. Kızgındı çok. 'O buraya gelecek yoksa yıkarım burayı.' dedi. Bir de bilmediğim bir kelime dedi galiba söylemeyin dediğin kötü kelimelerden."
"Tamam sen dinlen burada biz bir bakalım. Ömür sende Ali'yle kal."
"Abla gitme!"
Ali'yi dinlemeyip mekandan çıktım daha 10 metre ilerleyemedik ki sert bir ses duyuldu.
"Kaldırın ellerinizi polis!"
Mecburen yerimizde durduk ve bize bağıran polise döndük. Birbirimize sert bir ifadeyle bakarken aramızda adeta soğuk rüzgarlar esiyordu. En sonunda birinin konuşması gerektiğini fark etmiş olacak ki konuşmaya başladı.
"Eftelya Dinçer sizin için çıkarılan karara uymamaktan gözaltındasınız."
"Ne saçmalık bu ben neredeyse reşidim bu testi yaptırmak istemiyorum."
"Mecbursunuz. İsterseniz hastanede avukatınızı ararsınız."
Sinirle ayağımı yere vurdum. Zeki'ye döndüm ve cebimden telefonumu çıkardım.
"Al. Telefonda 'O' diye kayıtlı mesaj at, durumu bildir. Ali'ye de göz kulak olun ben de gidip şu aile bozuntularından kurtulayım. Canları bela istiyor herhalde. Kiminle uğraştıklarının farkında değiller."
Polis bizi tek kaşını kaldırmış dinliyordu. 'Ne var' gibisinden başımı sallayınca konuştu.
"Hadi gidelim. Yürü."
"Dur az annenin karnında 9 ay nasıl durdun sabret."
"Zeki ben gelene kadar mahalleyi sık sık kontrol edin. Büyüklere kısaca açıklama yaparsın çocuklara da oyun falan oynat unutsunlar. Çok sürmez gelirim hemen zaten."
"Tamamdır patron."
"Eh hadi be ne saçma şeyler konuşup duruyorsunuz? Yürü sende senin keyfini mi bekleyeceğim."
Polise sert bir bakış atıp mahallenin çıkışına yürümeye başladım. Kapıda duran korumalar bana doğru geldiklerinde polisler onları durdurdu.
"Biz engel olamadık.." diyordu ki Necip abi engel oldum.
"Sizlik bir sorun yok abi. Merak etmeyin çabuk dönerim. Zeki ile Ömür mahalleye göz kulak olacaklar, sizde gözünüzü dört açın bensiz pek durmadılar çünkü mahallede. Bir de Ali astım krizinin eşiğinden döndü aman dikkat edin. Hadi gidip halledeyim bende şu meseleyi."
"Sen yaparsın kız DNA falan dediler. İngilizce mingilizce küfür mü ettiler anlamadım ama parçala onları." Diyen Mehmet abiyle kahkahalara boğuldum.
Konuşmaya çalıştım ama gülmekten pek bir şey diyemeyince zorla kendimi durdurdum.
"Çok takılma abi ama küfretmediklerinin garantisini verebilirim."
Bu konuşmadan sonra polis arabalarına yürümeye başladık. Her hafta net bindiğim için alışkanlık direk arka-orta koltuğa oturdum. Arabanın camından etrafı seyretmeyi çok severim de. O polis benim bu halime şaşkınlıkla baktı.
"Sık biniyorsun herhalde polis arabasına."
"Senden bile sık Yıldız."
Soyadı üzerindeki kıyafette yazıyordu. Cümlemden sonra gözleri etikete kaydı ama çabuk toparladı.
"Benimle düzgün konuş."
"Aynen Yıldız."
İnadına bastırarak söyleyince dilini ısırarak önüne döndü. Kendi kendine bir şeyler mırıldandıktan sonra yanındaki polise işaret verdi. Polis bu işaretin üzerine arabayı çalıştırdı.
Yollar akıp giderken ben söyleyeceğim lafları düşünüyor, hangi durumda ne söyleyeceğime karar vermeye çalışıyordum. Lütfen hafife alınmasın bu konu! Sonra yatağa yatıp geçirdiğim günü düşünürken aklıma geliyor bir sürü laf, pişmanlıktan uyuyamıyorum.
"İnsene kızım arabadan, tutkalla mı yapıştırdın kendini."
"Ne saçmalıyorsun be? İndik işte, yedik sanki arabanı."
Ben hastaneye doğru yürümeye başlayınca arkamdan sabır çektiğini duydum ama dönüp bakmadım. Hastanenin kapısından girip hemen karşımda duran danışmaya durumu özet geçip gideceğim yeri sordum.
"10. Kat başhekim Kemal Demirel'in odasına gideceksiniz."
"Eyvallah hanım abla."
Kadın bu dediğime uzaylı görmüş gibi baktı. Garibime kimse mahalle ağzıyla konuşmamış galiba.
Asansöre doğru ilerledim. Asansörün yanına gelince düğmeye basıp beklemeye başladım. O sırada komiser de yanıma gelmişti.
"O hoş geldin bende beni çayıra saldın zannetmiştim."
"Ne çayırı kızım, telefonla konuşuyordum. Arkadan atlı kovalar gibi basa gaz gitmeseydin. Yeni aileye çok meraklısın herhalde."
"Aksine zerre umurumda değiller ağızlarının payını verip yollayacağım. Hoş onlar da beni görünce vazgeçer kendileri yol alırlar zaten."
Asansör gelmişti. Hemen binip onuncu katın düğmesine bastık.
"Niye böyle düşünüyorsun?"
O sırada asansöre 4. katta durmuş bir kaç kişi binmişti. Sesimizi kısıp konuşmaya devam ettik.
"Sana dediklerim doğruydu. O arabaya senden çok binerim. Haftada en az iki kere karakolluk olurum. İçki içerim. Aşırı küfür ederim. Eve giriş çıkışım belli değildir. Kavga, kaos göbek adım daha sayayım mı?"
"Sen neymişsin be kızım?"
"Ne sandın?"
O sırada 10. kata gelmiştik. Bu sırada inenler binenler olmuştu tabi asansöre. Biraz ileride kafam kadar harflerle yazılmış başhekim yazısıyla soldan 4. kapıyı çalıp 'gel' komutuyla içeri girdik.
İçeride şaşılacak bir şekilde bunak durmayan bir başhekim vardı. Benim bildiğim müdürler ve başhekimler bunak olurlar. Değişik.
Ayrıca mahalleye gelen kişilerde vardı yalnızca bir erkek eksikti. Bir de bir kadın ve adam aynı zamanda o kadın vardı. Kocası gene yok. Şaşırdık mı hayır!
Başhekim bir şeyler zırvaladıktan sonra -bildiğim için dinlemedim- odasındaki sedyeye oturttu k kızla beni. İkimizden de kan aldılar. Ardından o kadın ve oradaki adamdan.
"Sonuçlar yarın sabah çıkar en erken."
"Ne demek yarın sabah? Hızlandırın şu işi."
"Üzgünüm hanımefendinin eşi burada değil o yüzden olmaz."
(Tamamen sallıyorum arkadaşlar. Herhangi bir bilgim yok.)
Komisere dönüp fısıldadım
"Ben yarın buraya bir daha hayatta gelmem sende mahalleye gelip uğraşma. "
Büyük konuşma Eftelyaa...
Evet nasıl buluyorsunuz hikayemizi...
Fikirlerinize her zaman açığım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ebediyet Sokağı'nın Kraliçesi
General FictionO sokakların kızıydı. Kraliçe lakaplı bir kız. Henüz 17 yaşında. Onlar Yıldız ailesi. Kızları doğumda karıştırılmış. Peki bu kız hem ailesi hem de aşkını bulabilir ve kabullenebilir mi?