Ben bu hayatta görebileceğiniz en aptal insanlardan biriydim.
Bunu açık ve net bir şekilde itiraf edebilmemin nedeni ise Jungkook'tu. Daha birkaç gün önce sahildeki evinde sarmaş dolaş, sevgililer gibi geçirdiğimiz tamamen sıfır cinsellik içeren, tüm dokunuşların masumiyet taşıdığı o günün ardından şimdi koluna taktiği Minhye'yle birlikte sınıfa girmişti. Onları gördüğüm ilk anda zaten son zamanlarda yavaş yavaş yüklenen farkındalığım birden kafama tak etmişti.
Kendimi gurursuz yerine koyuyordum resmen. Salaktım. Hatta sadece salak değil, kendisini zeki sanan bir ultra beyinsiz falandım.
Bakışlarımı onlardan çektiğim gibi bulanmaya başlayan midemi tutmuş ve başımı sıraya yaslayarak gözlerimi kapatmıştım.
"Ne oldu?" Demişti Hyungsik beni hemen fark ederek.
"Bir şey yok. Kahvaltı yapmadım ya, midem kötü oldu biraz"
"Ders başlamadan bir şeyler almamı ister misin?"
"Gerek yok. İyileştirme gücünü kullansan yeter" diyerek elini tutup midemin üzerine yerleştirdiğimde hemen işaret parmağını alnına yaslayarak gözlerini kapatmış, büyü yapıyormuş havasına girmişti.
"Şimdi tüm gücümü kullanacağım ve bulantın hemen geçecek"
"Şimdiden teşekkür ederim efendim."
Elini titreterek beni iyileştirirken aynı zamanda biraz sarsmıştı. Bu istemsizce gülmeme neden olduğunda o da gülmüş ve elini çekip avuç içine üflemeye başlamıştı.
"Fazla yüklendim, biraz yandı ama iyiyim merak etme. Sen de birazdan iyi olacaksın" dediğinde gülerek onaylayan mırıltılar çıkartmıştım. Ardından gözlerimi kapatarak kollarımdan kendime yastık yapmış, kendimi uyumak için zorlamaya başlamıştım. Hyungsik'ten de zorla sırtımı okşamasını istemiş, rahatlatıcı parmaklarına odaklanmaya çalışmıştım.
Fakat uyuyamıyordum ve siktiğimin algılarını da kapatamıyor, Minhye'nin konuştuğu her şeyi sanki süzgeçten geçirmiş gibi çok net bir şekilde duyuyordum. Sanırım algıda seçicilik denen şey tam olarak buydu. Arkadaşlarına yeni aldığı aptal çantadan, tırnaklarına bakım yapma vaktinin geldiğinden falan bahsediyor, beni delirtiyordu. Böyle boş şeylerle övünüşünü hayranlıkla dinleyen arkadaşları da ayrı bir zeka seviyesine sahipti sahiden.
Ama fark ettiğim bir şey vardı. Ne Jungkook'la konuşuyordu ne de ondan bahsediyordu. Normalde her an gerçekten olup olmadığını bilemediğimiz şeyler anlatırdı Jungkook'la ilgili. Onu övgü kaynağı olarak kullanırdı ama bu sefer öyle değildi. Övgü kaynağı bu sefer yeni Gucci çantasıydı.
"Selam"
Yakından duyduğum sesle birlikte gözlerimi hafifçe aralamış ve bakışlarımı kısa bir anlığına önümde duran Jungkook'a çevirip tekrardan geri yatmıştım.
"Selam"
"İyi misin?"
"Evet. Sadece uykum var"
"Emin misin?"
"Eminim"
Onu hızlıca geçiştirircesine cevaplayışım bir an duraksamasına neden olmuştu. Meraklandığını ona bakmasam bile anlayabiliyordum ama yine de uzatmamayı seçerek anladığına dair bir şeyler mırıldanmış ve yerine dönmüştü. Hyungsik bir eliyle yüzüme düşen saçlarımı geriye itip yanağımı hafifçe sıkmıştı o gidince.
"Uyu sen" demişti iç geçirirken. "İnsanın kalbi kırılınca uykusu gelir derlerdi. Sen zaten normalde de uyuyorsun, bugün ekstra bir ağırlıkta uyursun artık."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slumber Party: taekook
Fanfiction"Me and your boyfriend playin' dress up in my house"