Coraline 🎧
🍷
Havanın yaz ayına göre oldukça sert olması dışında bugününde rutin günlerden farkı yoktu.
Çocuklar evlerine dağıldıktan sonra en son kreşe bir göz gezdirip sorun olmadığına karar kılarak en son oradan ayrılan bendim.
Saatin çok geç olmamasına rağmen havanın bu kadar erken kararmasına şaşırmıştım. Arabama yürürken bana doğru esen rüzgarın çetinliği beni ürpertmişti. Adımlarımı hızlandırdım.
Arabaya bindiğimde içimdeki ürperme geçmiş değildi. Etrafa rahatsız edici bir sakinlik hakimdi. Çoğu zaman sığınağım olan karanlık bana ihanet edip huzursuz ediyordu.
Arabayı çalıştırdım. Yeşilliklerin arasından ilerlerlerken aracı yavaş hızda kullanmaya özen gösteriyordum. Ana yola çıkmadan önce bakışlarım istemsiz o eski kulübenin bulunduğu yöne kaydı. O taraftan süzülen sarı ışık yanılmadığımı kanıtlıyordu. Dışarıdan yıkık dökük duran kulübenin ziyaretçisi vardı.
Ben bakışlarımı o yönden alamazken arabanın birden sarsılarak durmasıyla afalladım. Tekrar çalıştırmayı denediğimde araba uyarı vermeye başlamıştı. İlk aklıma gelen lastikleri inip kontrol ettiğimde yanılmamıştım. Ön iki tekere girmiş üç vida vardı.
Bir elimi saçlarımın arasından geçirerek dağıtırken sesli birkaç küfür mırıldandım. Beni yolda bırakan lastiğe sinirle bir tekme savurduğumda arkamdan gelen korna sesiyle ikinci tekmem havada kalmıştı.
Siyah olduğu için karanlıkta pek seçemediğim arabaya dönmemle gece farları açılmıştı. Gözümü aldığı için bir elimi gözümün hizasına getirerek ışığın gözümle olan doğrudan temasını kestim.
Oldukça büyük duran aracın kapısının sesini duyduğumda birinin yaklaştığını farketmiştim. Büyük bir beden tam önümde durduğunda aracın farlarıyla aramdaki temas kesildi. Elimi geri indirdim ve karşımdaki adama baktım.
Hiç görmemem gereken çehreyi tanıyordum. Kasvetindeki gizemi koruyan mavileri karanlığa meydan okuyan bir tondaydı. Gözlerim kapısı açık duran araçla onun arasına gidip geldi.
"Sen..." bana doğru ilerlemeye devam etti. O inatla yaklaşırken benim adımlarım geri geri gidiyordu. "...Ne yapıyorsun?"
Uzunca bir süre sadece hareketlerimi izledi ve bana yanıt vermedi. Yüzünde söyleyecek onlarca şey olduğuna dair emareler vardı. Gözlerindeki boşluk kelimlerle dolmuştu belkide.
Ondan bir açıklama değil belki ama beni tatmin edecek bir yanıt bekliyordum. O da farkındaydı ama kafamda ondan gelecek yanıtı bekleyen isteği boş bırakarak seçtiği kelime "Bin arabaya." oldu.
"Daha neler.." Ona baktım. "Bu düşünceyi kafandan çıkarırsan iyi edersiniz bayım, yardımınızı istediğimi hatırlamıyorum. İyi akşamlar." Sözümü bitirince ona arkamı döndüm ve arabamın yanına ilerledim.
Binmeden önce son kez arkamı döndüm ve ona baktım. Aracına bindiğini gördüğümde rahatlayarak nefesimi vermiştim. Onun aracının uzaklaşmaya başladığını gördüğümde çantama yöneldim ve içinden telefonumu elime aldım.
Bu akşam şansıma bir kez daha sesli küfrümü ederken telefonu çantaya geri bıraktım. Saat ilerledikçe yollar ıssızlaşıyordu. Kafamı çevirip geldiğim yola doğru baktım. Kreşten çok uzaklaşmamıştım. Geri dönüp telefonumu şarj edebilirdim.
Tek seçeneğimin kreşe geri dönmek olduğunu anlayınca geldiğim yoldan ilerlemeye başladım. Hızlı olmaya çalışsamda adımlarım temkinliydi. Gündüzleri ne kadar yeşillik ve huzurlu oluyorsa akşamları bir o kadar ürkütücü görünüyordu.
Bir süre ilerledikten sonra ilerdeki kulübeden yansıyan sarı ışık tekrardan dikkatimi çekti. Anlam veremediğim şekilde o kulübede beni çeken bir şey vardı. Yürürken bir yandan da sarı ışığı izlediğim sırada ışığın aniden sönmesiyle duraksadım.
O yöne bir adım atacak olduğumdaysa artık panik her yerdeydi. Üç el silah sesi. Koşmaya başladım ne tarafa olduğunu bilmeden. Sadece uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmak istiyordum.
O kadar koşmuştum ki sanki geriye dönüp baksam o silahların asıl hedefi olacakmışım gibi. Kendimi kaybetmiş gibi ardını arkasını düşünmeden hareket ediyordum.
Ana yola geldiğimde daha hızlandım. Beni kendime getiren ise az kalsın gelen aracın bana çarpacak olmasıydı. Kendimi yola nasıl attığımı bilemiyordum.
Aracın kapısı açıldı. Panik yerini utanca bıraktığında ne açıklama yapacağımı bilemedim. Araçtan inen kişiyi gördüğümeyse hiç bu kadar sevineceğimi bilemezdim.
"Sen gitmedin mi?" Aramızdaki mesafe azalmıştı. "Sen önüme atlamasaydın gidiyordum." Durdu ve sonra devam etti. "Sanırım kararınızı değiştirdiniz hanımefendi aksi takdirde siz benim aracıma binmezsiniz"
Bana laf çarpıtıyordu ama yanıtsız bıraktım. Denize düşen yılana sarılır mı deniyordu.
"Ben, aslında düşündümde az önce size öyle davranmamalıydım." Söylediklerim hoşuna gitmiş olacakki ağız ucuyla sırıtmaya başladı. "Eğer teklifiniz hala geçerliys-.."
"Üzgünüm hanımefendi, yardımımı istemediğiniz sürece sizi aracıma alamam çünkü insanlara yardım etmek için sadece ihtiyacı olduğunu görmek yetmiyormuş bunu az önc-" İki elimi teslim oluyormuş gibi havaya kaldırıp onu böldüm. "Yardımına. İhtiyacım. Var. Oldu mu?"
Gecenin karanlığında bile rengi belli olan mavilerini bir kez yüzümde dolaştırdıktan sonra konuştu. "Bin arabaya."
Takılmadım ve dediğini yaparak aracına yöneldim. Binmeden önce ona döndüğümde eliyle koltukları gösterdi. "Önden, lütfen." İkimizde arka koltuklara oturduğumuzda siyah, minibüs şeklindeki araç çalışmıştı. Ön kısım kapalı olduğu için Şoför tarafı gözüküyordu.
Muhtemelen yarım bıraktığı içkisini minimal masanın üzerinden aldı ve kaldığı yerden devam etti. Sessizlik olduğu için konuşmam gerektiğini düşündüm ama o benden önce davrandı. "Ne düşünüyorsun?" Bir bardakta bana uzattığında geri çevirmedim ve bir yudum aldığım içkinin içimi ısıtmasına izin verdim.
"Aracım yolun kenarında kaldı, sabah ilgilenmem gerekecek." Bana döndü. "Eğer.." devam etmeden önce elindeki içkisini masanın üzerine bıraktı. "Seni yarı yolda bırakanlar içinde gözün arkada kalıyorsa, birgün en büyük ihanetin kendine olacak.
Tekrar sessizliğe gömülmeden önce son konuşmamız bu kadardı.
🍷
Araç oturduğum sitenin önün durduğunda inmeden önce ona döndüm. "Teşekkürler.." Elimi uzattım. Mavileri önce elime ardından yüzüme çevrildi. Elini uzattı ve elimi tuttuğunda sıkmak yerine çevirerek avucumu açmamı sağladı.
Ben ne yapacağını beklerken bir tepki vermedim. Açtığı avucumun içine diğer eliyle ne zaman aldığını bilmediğim beyaz gülü bıraktı. "Teşekkürünü bu güle sayıyorum." Elini elimin üzerinden çektiğinde ellerim titreyecek gibi oldu.
"Beyaz gülleri, tanımadığın herkese mi verirsin?" Aramızdaki mesafeyi azaltarak bana yaktığın önce bir süre bakışları saçlarımda oyalandı. Elini uzatıp kızıl saçlarımın bir tutamını parmakları arasına aldı ve omzumdan geriye çekti. "Tanımaktan değil. Ama bu gülü birdahaki alışında artık birer yabancı olmayacağımıza emin olabilirsin Wine.."
Araçtan indim. Son kez ona döndüm o bakışlarını bana çevirmedi ayaklarımı izliyordu. Sitenin içine girdiğimde ayaklarımı izleyerek yürüdüm. Yerdeki sigara izmaritlerine baktım. İnsanlar öylece atıyor sonrada üstüne basıyordu.
Ayaklarıma baktım. Sonra elimdeki beyaz gülü yere atarak üstüne bastım. Artık bir izmaritten farksızdı. Ne temizlenebilecek bir çöp, ne de insanların ezmekte tereddüt edeceği bir çiçek gibi. Artık yalnızca tamamen sönmesi için üstüne basılan bir izmarit gibi..
🍷
İyi okumalar 🌝
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Ruhlar Mezarlığı
Romance"Sen kimsin" Karşımdaki adamın gözlerine tereddüt ederek baktım. Mavilerindeki lodosu izledim. Benim aksime tereddütsüzdü. Bir adım daha bana doğru yaklaştı geriye kaçmak istedim ama yerimden kıpırdayamadım. "Bugün hiç kimseyim, belki yarın sadece...