1.

963 48 67
                                    

Oh, merhabalar ben Hinata Shoyou. Yaşadığım ilde çalışmak istemediğim için Tokyo'ya taşındım. Lakin ev satın almak, hayata yeni atılan birine göre çok zordu.

Bu yüzden Oikawa'nın attığı mesajdan sonra onunla buluştum. "Yani şimdi diyorsun ki; 'Ev işlerini yaparsam, kedilerini beslersem, kurallarına uyarsam normalde ödemem gerekenin yarı fiyatına kira öderim?"" Soruma Oikawa kafasını salladı.

"Evet abi, adam ünlü zaten." dedi. Birkaç saniye düşündüm. Bu adam madem ünlüyse neden hizmetçi tutmuyor. "Hizmetçi tutsun, maliyeti daha az olmaz mı?" dedim. Oikawa, bıkkınlıkla kafasını salladı."Güvenemiyormuş. Hem adam Iwa'nın arkadaşı, bir şey olursa söylersin, halleder." Kafamı sallayıp önümdeki belgeleri imzaladım.

Bavullarımı asansörle beraber yukarı çıkartıp kart ile kapıyı açtım. "Merhabalar..." diye çok yüksek olmayan sesle mırıldandıktan sonra, siyah oversize uzun kollu tişort ve ekoseli pijamalı biri içeri adımladı.

Tahminimce aramızda beş santim falan vardi. Birkaç saniye baktıktan sonra, "Sen kız değilsin." dedi. Kız mı olmalıydım anlamadım? "Nasıl yani?" dedim. Yukarı bakarak ofladı ellerini cebinden çıkardı. "Maddeleri okudun mu, temizliği nasıl yapacaksın?" Neden erkekler temizlik yapamaz mı, mesela?

"Temizlik yapabiliyorum?" dedim. Duraksadı ve "Oha Tanrı beni çok seviyor, açıkçası bir kızın benimle yaşarken gergin olacağını düşünüp uyuyamamıştım dün. Şu an daha rahatım." dedi.

"Anlıyorum." dedim. Anlamamıştım aslında ama pek uzatmak istemedim. "Bu oda senin." dedi  solumdaki odayı göstererek. "Karşısındaki de benim, lütfen önemli şeyler olmadıkça odama girme. Yanlış anlama orası çok dağınık kabloların arasında kaybolabilirsin." Gülümseyerek bavulları odama bıraktım. İçeride büyük bir dolap vardı. Çalışma masası ve yatak açıkçası hoş hir ortam
gibiydi.

"Üç kedim var; Soonie, Doongie Dori." Konuşurken salona doğru yürüdü ve küçük evlerinde birbirlerine sataşan üç kediyi gösterdi. Yaklaşıp birini kucağına aldı. "Bu Soonie, genel olacak pek hırçın değildir." dedi. Bir kediyi de ben kucağıma alıp kafasını sevmeye başladım.

Şaşırmış bir şekilde baktı. "O Dori, en hırçınları. Beni bile dövüyor ama seni sevmişe benziyor." dedi. "Peki ya, Doongie?" diye sorunca kıkırdadı ve "O, kendini sevdirmek için sürekli şirinlik yapar. İyi anlaşacağınıza inanıyorum." dedi.

Kafamı sallayıp Dori'yi yatağına bıraktım. Koltuğa oturup, "Ah, sormayı unuttum. Adını tam olarak bilmiyorum ama ben Kozume Kenma." dedi. Kafa sallayıp, "Hinata Shoyou." diye ekledim.

"Normalde sabahları şirkette oluyorum, toplantı vesaire oluyor. Akşam döndüğümde de çok yorgun olmazsam yayın açıyorum. Bu yüzden ev çok pis oluyor ve kedilere bile zaman ayıramıyorum." dedi.

Yoğun bir hayatı olmalıydı, benimkinin aksine. Moda tasarımcısı olduğumdan beri uzun süre çalıştığım için şuan rahattım, istediğim zaman gidip dönebiliyordum. Bir nevi ressamın ilham gelme saati gibi. "Eh şimdi ne yapsak, Shoyou?" Adımı anmasıyla seslenen kişiye döndüm. "Bilmem." dedim.

"Kahvaltı yaptın mı?" Sorusuna kafa sallamamla kumandayı elime aldı. "Sabahtan akşama kadar dizi izlesek olur mu?" dedi. "Ne izleyeceğiz?" dememle o da tikandı.

"Sweet Home izleyelim." dedim. "Daha önce izledin mi, ben adını duymuştum." demesiyle birkaç saniye duraksayıp, "İzlemedim ama oyuncularından birini çok seviyorum. Adı Lee Do-Hyun, tanıyor musun?" diye sordum.

Kafasını sallayıp gülümsedi ve netflixte diziyi arattı. Bölümü başlatmadan önce, "İstersen rahat bir şeyler giy öyle gel." dedi. Kalkıp odama adımladım. Şahsen iyi biri olduğunu düşünüyordum. Bavulumdan gri siyah gömlekli pijama takımımı çıkartıp giydikten sonra salona adımladım.

Homemates (Kenhina)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin