16.

233 30 126
                                    

İşten çıkıp eve ilerliyordum, araba çok dolu olduğu için iki durak erken indim. Yolda gördüğüm bacağı yaralı kediye biraz bakıp kucağıma aldım ve en yakın veterinere ilerledim. Veteriner bir yandan kediye bakıyor, bir yandan da konuşuyordu. Elimdeki resimlere bakıp, "Tasarımcı mısınız?" dedi.

'Evet." deyip kedinin patini tutmaya devam ettim. "Adınız ne?" Veterinerin ani sorusuyla affallasam da, "Hinata." dedim. Gülümseyip, "Ben de Kageyama." dedi. "Memnun oldum." diye ekledikten sonra Kenma'yı düşündüm, acaba ne yapıyordu şuan? Geç kaldığım için endişeli miydi?

"Numaranızı alabilir miyim, kedi hakkında bilgi veririm?" Veterineri onaylayıp, uzattığı telefonu aldım. Numaramı girip, adımı ve soy adımı kaydettim. Eve ilerlerken çalan telefonuma baktım. Gördüğüm Querencia yazısı ile gülümsedim.

"Efendim, querenciam?" dememle Kenma'nın nefes sesini duydum. "Nerede kaldın, çok endişelendim." dedi. "Geliyorum, yaralanmış bir kedi görmüştüm."  Sözlerimden sonra kıkırdama sesini duydum. "Bekliyorum, güzel bebeğim." Eve vardığımda içeri girip, "Ben geldim." dedim. Kenma hâlâ giydiği takım elbiselerine rağmen koşarak bana sarıldı.

Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde, bacaklarım belindeyken sarılmaya devam ettik. O şekilde salona kadar ilerleyip, koltuğa oturduk. Daha doğrusu koltuğa oturan, Kenma'ydı. Siyah takım elbiselerinin yanında, yaptığım pembe renkli kombine bakıp kıkırdadım. "Çok uyumlu giyinmişiz." dedim.

O da gülümsediğinde, çalan telefonumu hırkamın cebinden çıkardım. Kayıt olmayan numaraya baktık. "O kim?" dedi. "Bilmem." deyip telefonu açtım. Veterinerin sesini duyunca, "Oh, demek sizdiniz." dedim. Kucağında oturduğum kişinin kaşları çatılırken konuşmaya devam ettim. Kedinin durumundan ve gelip görmekten falan bahsediyordu sanırım.

"Tabii, gelirim ben." dedim ve telefonu kapattım. Kaşlarını çatarak bana bakan çocuk, "Kimdi?" dedi. "Veteriner..." dedikten sonra beni kollarımın altından tuttu ve kaldırıp yana bıraktı. Ayaklanıp, odasına doğru ilerledi. Ne yaptım ki ben şimdi?

Odama ilerleyip üstümü değiştirdim. İkimiz de gün boyu konuşmadık. Sabah Kenma'yı evde görünce, tatil günü olduğunu anladım. Kahvaltı yaptıktan sonra odama ilerledim ve giyindim. "Nereye gidiyorsun?" Kenma'nın sorusuna "Dün veterine geleceğimi söyledim ya, oraya gidiyorum." diye yanıt verdim. Ayağa kalkıp telefonunu cebine attı. "Ben de geleceğim."

İkimiz de garaja arabasına yürüdük. Yol boyu oluşan sessizlikten sonra veterinerin yerine gelince, içeri girdik. Veteriner ikimize de selam verip kediyi getirdi. Kenma köşede durmuş ikimize bakıyordu, ben ise kediyle oynuyordum. Gözümün önüne gelen saçı kulağımın arkasına koyan veterinere baktım. Gülümsüyordu, gözümü ayıramayınca Kenma öksürdü.

"Şey biz gitsek iyi olur." dedim. Veteriner kediyi alıp, "Görüşmek üzere, Hinata." dedi. Kenma önden yürürken arkasından takip ettim. Yine sessizliğe bürünmüştü ortam ikimiz de konuşmuyorduk. Eve geldiğimizde salonda iki yabancı gibi oturuyorduk. İlk konuşan Kenma oldu.

"Merak ediyorum, herkese karşı mı böylesin?" dedi. "Nasıl?" Sorumdan sonra sıkıntılı bir nefes aldı. "Hani sarılmak, birlikte uyumak, kucağına oturmak falan..." dedi. "Öyle biri olduğumu mu düpünüyorsun?" dedim. "Hadi ama soruyu soran bendim."

Sözlerinden sonra kaşlarımı çattım. "Fikrini merak ediyorum." Birkaç saniye duraksadı. "Öyle gibi duruyor." dedi. Sinirden gözüm kararırken, oturduğum koltukta yan döndüm ve hâlâ başka yerlere bakan çocuğun tişörtünün yakasını tuttum. Kendime doğru çekip dudaklarına yapıştım, saniyesinde karşılık vermesini beklemiyordum.

"Bunu da yoldan geçen biriyle yapacağıma inanıyorsan, yazık sana." dedim ve ayağa kalktım. Kenma olduğu yerde kalmış, kapıdan çıkıp giden bana bakıyordu. Aşağı indikten sonra yaşlar da benimle inmişti. Nereye gidebilirdim ki şuan, gidecek bir evim bile yoktu. Yol beni nereye götürürse oraya gittim, kendimi bulduğum havalimanına baktım.

Bilet almak için gişelere ilerledim. Kore'ye bir bilet alıp, bekleme salonlarına ilerkedim. Her şeyim Japon'yadayken ne yapıyordum ben? İki saat sonra Kore'de olduğumda çocukluğumdan beri yürüdüğüm yolları yürüdüm. Bakkallardan birine girip, buz dolu bardaklardan aldım ve çilek armola içeçek alıp içine döktüm.

İçerken yürümeye devam ettim. Yürümeye devam ettikçe, çalan şarkılarla ağladım. Kendimi Hea Junglar'ın evinin önünde bulduğumda gülümseyip çantamdaki anahtarla içeri girdim. Dışarıdan iki katlı eve bakıp gülümsedim, ikisi de evdeydi. İçeri girdikten sonra Hea'nın sesini duydum. "Yamaguchi sen mi geldin?"

Titreyen sesime engel olamayarak, "Hayır." dedim. "Ben geldim." Hea'nın koşma seslerini duyarken çantamı kenara bıraktım ve bildiğim koridorda ilerledim. Hea Jung'u görmemle durup kollarımı açtım. Kita da kadrajıma girmişti. İkisi de bana sarılıp, uzaklaştılar. Hea Jung sonradan fark ettiği gözlerime dokunup, "Ne oldu?" dedi. "Bilmem, belki de Tanrı, ki eğer varsa... Beni sevmiyordur?" 

Hea Jung elini omzuma atıp, salona kadar eşlik etti. Salonda ikisine de bütün bir olayı anlattığımda, Hea Jung de benimle ağlamaya başladı. Akşam çalan kapıyla, koridora doğru ilerledim. Yamaguchi gelmişti büyük ihtimalle.

Kapıyı açmamla Kenma ile göz göze geldik, geri kapatacaktım ki eliyle durdurdu. "Gelme." dedim, kısık sesimle. "Özür dilerim." dedi. Daha fazla kendimi taşıyamayan dizlerime bakıp, geri çekildim. Kenma içeri girip, aniden bana sarıldı. Onun gözleri de kızarmıştı. Dayanamayıp beline sarılıp, kafamı göğsüne bıraktım.

"Tatile gelin, dedim ama böyle gelin dememiştim." Hea Jung'un sesinden sonra kıkırdayıp ayrıldım. "Siz gezin bence, sonuçta her gün Kore'ye gelmiyorsunuz." dedi, Kita. Kafa sallayıp, Kenma'nın elini tuttum. Han nehrine getirip, yukarıdan nehire bakmaya başladım.

İlk konuşan Kenma oldu. "Senden hoşlanıyor muyum veya aşık mıyım, bilmiyorum. Ama daha önce çıktığım insanlarda hiç hissetmediğim bir şeyi hissediyorum sende." dedi. Anladığımı belli etmek için kafa salladım. "Benimle çıkar mısın?" dedi. Akan nehrin ve geçen arabaların sesinde sorduğu o soru çok güzel geldi bana.

İkimiz de cevabı biliyorduk, elimi boynuna atıp yaklaştım. Bu sefer bir şeyi kanıtlamak için öpüşmüyorduk, bu sefer aşk için öpüşüyorduk. Dakikalar sonrasında nefessiz kalıp geri çekildim. Kenma kollarını iki yana açtı, sarılıp gülümsedim. Kafasını eğip saçlarımı öptü.

"Burada olduğumu Hea Jung söyledi, değil mi?" dedim. Kafasını salladı, eve gidince Hea Jung'u öldürecektim sanırım. Kıkırdayıp gökyüzüne bakmaya devam ettim. "Çok kıskandım." dedi. Tereddütle dönüp, "Neyi?" diye sordum. "O adam saçlarına dokundu, benim hep yaptığım şeyi yaptı. Ama sen çok uzun baktın, hem benim kucağımdayken başkasıyla konuşman..." dedi.

"Kısacası kıskandım işte, yine de sana öyle bir şey söylememeliydim. İğrenç biriyim." diye devam etti. Elimle ağzını kapatıp, "Devam etme." dedim. "Hem senin kucağını başkasınınkinr tercih ederim." diye devam edip göz kırptım. Kenma'nın yanakları kızarıyordu.

Görüntüsüne uzun süre baktım. Bakmayı bırakmak istemiyordum, ama çalan kornayla dikkatim dağıldı. "Hadi evet gidelim." dedim. "Ev..." dedi. "Seninle tanışmadan önce kendi evime bile ev diyemezdim. Sanırım ev; seninle olduğum yer, demek." diye devam etti. Kıkırdayıp, yürümeye devam ettim.

Sanırım bu hayatımın en güzel ve garip günüydü.

-
-

AY DUSUNDUGUM KADAR UZUN OLMADİ
TUH YA

NEYSE

hadi bb

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

hadi bb

Homemates (Kenhina)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin