2 ay sonra
Sarışın oğlan başındaki hasır şapkayı biraz daha indirip güneşin yüzüne gelmesini engelledi. Yanında duran bavulunun kulpunu tuttu ve az önce yol sorduğu adamın tarifine göre ilerlemeye başladı. Hava çok sıcaktı bu yüzden yokuşu çıkarken ofladı.
Etrafına bakınmaya karar verdiğinde yolun iki tarafındaki dükkanlar dikkatini çekti. Ancak yüzünü onlara döndüğü an dükkanların önündeki insanların direkt ona baktığını fark etti. Başta bozuk, asfalt yolda ses çıkaran bavulu yüzünden olduğunu düşündü ancak sonradan buranın fazlasıyla küçükken bir kasaba olduğunu hatırladı.
Neredeyse herkes birbirini tanıyor olmalıydı.
Felix hepsine yabancıydı.
Bakışlara aldırmadan ilerlemeye devam etti. Sonunda aradığı tabelayı görünce durdu ve derin bir nefes aldı. Ardından ilerledi ve dükkan girdi. Başta kimseyim göremedi. Etrafta araba parçaları dağınık şekilde duruyordu sadece. Arka taraflardan birkaç ses geldiğini duyunca ilerlemek istedi ancak o taraftan gelen ellilerindeki, saçlarına yeni yeni ak düşmüş adam buna engel oldu.
"Buyurun?"
Sorgular şekilde bir Felix'e bir de elindeki bavula bakınca sarışın oğlan bir an gerildi. Ancak toparlandı ve eğilip hemen selam verdi
"Merhaba, ben Lee Yongbok Felix-" diye cümlesine başlamıştı ki adam gülümsedi ve ona yaklaştı
"Seni biliyorum Felix." dedi ve elini omzuna koyup sıktı, "Jisung'un sevgilisi." derken bir gözünü kırpmıştı ancak Felix bunu görmeden sadece panik yaptı. Şoktan öylece adama bakakaldığı sırada bir şey diyemedi. Adam ise bunu fark edip güldü
"Hey sakin ol," dedi ve Felix'i omzundan tutup arkaya doğru ilerletmeye başladı "Evet hayatım bu küçük kasabada geçti ancak o kadar sığ görüşlü değilim, ha?" cümlesinin sonunda gülümsediğinde Felix'de ona güldü
"Teşekkür ederim Bay Park."
Adam elini iki yana salladı, "Bana Hyo Amca de, lütfen."
Tüm bu sözler ve davranışlar Felix'in kalbine su serpmişti. Evet Jisung ona her zaman Hyo amcanın iyi biri olduğunu söylerdi ancak Felix bu kadar iyi olmasını beklemiyordu. Canından çok sevdiği sevgilisinin böyle biriyle vakit geçirdiğini görmek iyi hissettirmişti.
Tam bu sırada daha da arkadan bir ses duyuldu
"Amca, anahtarlardan küçük uçlu bir tane getirir misin?"
Sevgilisine ait bu ses duymak Felix'in minik kalbini hoplattı. O buradaydı. Birazcık uzağındaydı sadece. Her an çok özlediği bedeni kolları arasına alabilirdi. Bu düşünce sarışın olanı heyecanlandırdı.
Hyo bunu fark edip bir tane anahtar aldı ve sarışın oğlana uzattı. Felix ona anlamazca bakınca açıkladı
"Sağ taraftan ilerle, seninki orada."
Bu defa nefesi boğazına kaçar gibi oldu. Hayır, sanki ciğerlerine dolmuyor gibi oldu. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Gülümsedi ve elindeki metali sımsıkı tutup ilerlemeye başladı.
Sonunda eski bir arabanın kaputunu açıp içine bakan sevgilisini görünce dudaklarını yaladı. Derin bir nefes aldı ve ona ilerledi. Sessiz olduğundan mı yoksa Jisung arabaya fazla odaklandığından mı bilinmez Jisung onu fark etmedi bile. Yanına gitti ve anahtarı gözleri önüne uzattı. Jisung başta sadece anahtara uzanıp teşekkür etti ancak gördüğü bu minik el affallamasına sebep oldu. Kaşlarını çattı ve sonunda başını kaldırıp elin sahibine baktı.
Felix.
Önünde duruyordu güzel sevgilisi.
Başta hiçbir şey demedi. Öylece ona baktı. Gerçek mi yoksa değil mi diye gözlerini kırptı. Yüzüne baktı. Güzel çillerine, gülümsediği için kısılan gözlerine.. Hafiften uzamış sarı saçlarına. Hepsi o kadar gerçek dışıydı ki.
Sonra çenesi açılıp kapandı. Bir şey söyleyecek gibiydi ancak söyleyemedi. Felix'in ağzından bir kıkırtı kaçınca o da kıkırdadı. Ardından sarışın olan dayanamadı ve kollarını özlediği bedenin boynuna sardı sımsıkı. Bunun etkisi ile sarışın olanın başındaki hasır şapka yere düştü. Çok geçmeden Jisung da kollarını onun beline doladı ve özlediği kokusunu içine çekti iyice. Gözleri dolmuştu bununla birlikte. İnanamıyordu. Onun burada olduğuna inanamıyordu.
Meleği buradaydı.
Ona sımsıkı sarılıyordu.
İkili zaman durmuş gibi birbirine sarıldı bir süre. İkisi de birbirini sanki bıraksa kaçacak gibi sımsıkı sardı. Zor da olsa aralarına biraz mesafe koydukları sırada Jisung, Felix'e baktı. Onun da gözleri doluydu.
"Sen-" diye başladı ancak birden üzerindekilerin çok pis olduğu aklına gelince birkaç adım geri gitti, "Tanrım, üzerini kirlettim." demişti ancak Felix kaşlarını çattı ve onun ayrılmasına izin vermeden yanına çekti
"Saçmalama Jisung.." ellerini kahverengi saçlara koyup karıştırdı ve gülümsedi. Jisung'un gözleri onun yüzünü turladı. Işıl ışıl parladı kahveleri. Ancak biraz sonra duydukları ses ile ikisi de utanarak birbirinden uzaklaşmak zorunda kaldı.
"Ben gidiyorum Jisung. Sen dükkanı kapatırsın. Geç kalmadan eve gelirsiniz." dedi ve başına fötr şapkasını geçirip gözden kayboldu Hyo.
Jisung belli belirsiz başını salladı ve hemen sarışına geri döndü.
"Buradasın Lix." dedi, hala inanamıyordu. Felix ise yaşlı gözlerini kırpıştırdı, ona yaklaştı ve yüzünü elleri arasına aldı
"Buradayım." diye fısıldadı dudaklarına doğru. Şüphesiz sarılmaktan sonra en çok öpüşmeyi özlemişti ikili. Bu yüzden dudaklarımı birleştirmek için beklemediler. Hızla ve açlıkla buluştu kırmızı dudaklar. Gözler yavaşça kapandı, bununla beraber dolan yaşlar yanaklara oradan da dudakların arasına aktı.
Nefessizce ama yavaş yavaş öpüştüler. Ayrıldıkları vakit nefes nefeseydi ikisi de. Alınlarını yaslayıp beklediler. Jisung yavaşça tuttuğu beli okşadı ve yüzünü yalayan nefesi hissetti. Her şey çok güzeldi.
"Biraz daha ailenle kalacaksın sanmıştım." dedi Jisung ve dayanamayıp bir öpücük bıraktı önündeki kırmızı dudaklara.
"Buraya geleceğini bilmiyordum."
Felix'in gözleri halen kapalıydı, kıkırdadı
"Sürpriz yaptım."
"Burayı nasıl buldun peki?"
Omuz silkti Felix, "İnsanlara sordum. Herkes amcanı tanıyor."
Jisung başını salladı ve bu defa Felix'in çilleri üzerine birkaç öpücük bıraktı
"Sen bir meleksin."
LAN JILIXLAN ÖPÜŞTÜLER LAN LAN LAN JILIX ÖPÜŞTÜ AMKK