12. Bölüm

59 9 45
                                    

Şezlongta uzanırken, güneşin yakıcı ışığını tenimde hissediyordum. Asaf'a döndüğümde gözlüklerinin ardından tam olarak göremesem de uyuyor gibi duruyordu. Yanımızda duran masanın üzerinde telefonu vardı. Elime aldığımda mantığım karıştırmamam gerektiğini söylerken, merakıma yenik düşüp kilidi açmaya çalıştığımda ana ekranda daha önce olmayan bir şifre ile karşılaştım. Kaşlarım çatılırken şifrenin ne olabileceğini düşünüyordum. Bir kaç deneme ardından Asel'i kaybettiği tarih aklıma gelmişti, tam deneyeceğim esnada Asaf'ın bana seslendiğini duydum. Telaşla telefonu eski yerine koyarken kafasını bana çevirmişti.

"Efendim?" Dediğimde bakışları telefonu ile benim aramda mekik dokuyordu. Çok ayıp bu yaptığın Mahur! İç sesim ahlak bekçisi kesilmeyi bırakmalıydı!

Telefonunu eline aldığında şezlongtan doğrulup bana doğru bakıyordu.

"Sen telefonumu mu karıştırdın Mahur?"

Sözlerinin ardından yerin dibine girdiğimi hissediyordum. Neden böyle bir şey yaptığımı bilmesem de o an içimden telefonuna bakmak gelmişti.

"Ben açamad-"

Sözlerimi tamamlamama izin vermeden tekrar sordu, kaşları havalanırken bu durumdan hiç memnun olmadığını belli ediyordu.

"Sana basit bir soru sordum, neden telefonumu karıştırmak istedin?"

"Asaf ben açamadım bile..." devam edeceğim esnada ayağa kalktı. Aynı şekilde benim de kalkmamı işaret ettiğinde, itiraz etmeden doğruldum. Bakışları gözlerimi bulduğunda suratında ki ifade silinip, kahkaha atmaya başlamıştı. Bugün çok neşeliydi, Allah bozmasındı !

"Biraz daha devam edecektim ama..." zorla nefes alırken konuşmaya çalışıyordu. "Şu surat ifadeni gördüğümde dayanamadım." Ellerimle omzuna küçük bir darbe indirdiğimde derin bir nefes vermiştim.

"Hile yapmanın bir bedeli olmalıydı küçük hanım..." Yanaklarımdan bir makas aldığında devam etti. "Ama her zaman kucağımdan öyle kolayca kaçabileceğini sanma." Sözlerinin ardından göz kırptığında, bakışlarımı devirmiştim...

"Neden şifre koydun telefonuna?" Meraklı tarafım olur olmadık her yerde daha ağır basıyordu. Telefonunu eline aldığında kilidi açıp ana ekranını gösteriyordu. Fotoğrafları gördüğümde yüzüme yerleşen tebessüme engel olamamıştım. Onlarca karenin içine yerleşen resimlerin her birinde ben vardım. Uyurken, yemek yerken, pamuğu severken, Asaf'a heyecanla bir şeyler anlatırken... telefonu tekrar kilitlediğinde kolunu omzuma doğru atmıştı.

"Benden başka hiç kimse bu anlara tanıklık etmesin diye..."

*

El ele tutuşup merdivenleri çıktığımız esnada, Asaf beni başka bir odaya yönlendirmişti. Ne olduğunu sorduğumda;

"Bir şeyi seninle tamamlamak istiyorum." Dedi. İkinci katta bulunan bu odaya girdiğimiz an huzur duygusu karşılamıştı bizi. Oldukça güzel dizayn edilmiş bu odaya krem rengi ve bej tonları hakimdi. Pencerenin önünde bir koltuk ve yanlarında bulunan çeşitli bitkiler vardı. Koltuğun karşısına konumlandırılmış tuvale gözüm iliştiğinde, Asaf'ın çoktan koltuğa yerleştiğini gördüm. Bacaklarına yan bir şekilde oturduğumda tuvalin üzerinde ki örtüyü kaldırmamı istemişti. Karşıma çıkan resim gözlerimin yaşarmasına sebep olmuştu, tuvalde kendimi gördükten sonra Asaf'a sarıldım. Saçlarımı okşadığında, fırçayı beraber tutmamızı istiyordu.

"Gözlerinin rengini verebileceğim bir ton bulmam mümkün değil fakat... bana nasıl baktığını beraber resmedebiliriz..."

Tuvale armağan ettiğimiz boya, Asaf'ın gözünde ki Mahur'u tamamlıyordu.

Başımı omzuna yasladığımda fırçayı Asaf'a bırakmıştım. Tuvale son dokunuşları yaparken aynı zamanda da bana bir şeyler anlatıyordu;

"Seni bazen kıskanıyorum" söylediklerinin ardından gülümsemişti. "Çünkü sen kendine hiç ihtiyaç duymuyorsun, ama ben sana âdeta muhtacım." Omzundaki başıma, başını yasladığında devam etti;

"Bu resme sana en ihtiyaç duyduğum zamanda başladım, bitişinde ise seninle bir oldum. Sen her zaman uğurlu gelensin..."

Sözlerinin ardından ben konuşmuştum;

"Sen ise sevgilim, uğurun kendisisin..."

*
Duş aldıktan sonra, mutfakta atıştırmak için yemek hazırlamıştım. Asaf ona seslendiğimi duymuyordu. Yukarı yanına çıkıp, bir şeyler hazırladığımı söyleyecektim.

Kapıyı açtığımda "Sevgilim, kaç dakikadır sesleniyorum sana." Dedim. Camın önünde bulunan koltuğa oturmuş, bir telefon görüşmesi yapıyordu.

"O kimdur?" Telefondaki ses ahizeden yankılanıyordu. Asaf pot kırdığımızı belli edercesine gözlerini kaparken, ben ne olduğunu anlamamıştım.

"Uşağum, sana diyrum!"

"Gelinin dedeciğim, müstakbel gelinin." Derin bir nefes verdiğinde bana doğru döndü.

Gözlerim fal taşı gibi açıldığında, dedesini dinlemeye başladım.

"Müstakbel celunun da nedur?" Müstakbel dedem cümlesini bitirmesinin ardından homurdanmaya başlamıştı. Asaf durumu açıklamak istercesine söze gireceği esnada onu durduran ses aynı kişiye aitti.

"Madem boyle bir niyetun vardur, kizi alıp getur Tirabzon'a"

"Dede bu mümkün değil, biz yarın Mahur ile bir seyahate çıkıyoruz."

"Ben ne dediysam o!" Telefonun kapanma sesinden sonra, hızlıca Asaf'ın yanına ulaştım. Elleriyle yüzünü kapatmış, bir şeyler düşünüyordu.

"Asaf ben çok özür dilerim, dedenle konuştuğunu bilmiyordum." Gülmemek için kendimi zor tutarken aynı zamanda yüzüne bakmaya çalışıyordum. Nasılsa Asaf'ın planımızı iptal etmeyeceğini bildiğim için, ona biraz takılmak istedim.

"Hem deden müstakbel gelinini o kadar davet etti,ne yapacağız şimdi?" Ellerini yüzünden çektiğinde surat ifademi gördü.

"Değil mi ya, ne yapacağız şimdi..?"

Düşünüyormuş gibi davranırken, ayağa kalkıp tam karşımda durmuştu.

"Yapacak pek bir şey yok sanki." Yüzüne üzülmüş gibi bir ifade yerleştirirken;

"Hazırlan o halde, emir büyük yerden geldi gelin hanım..."

AŞKIN SİMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin