"Yıllardır gelmediğin sözde kızının mezarından bizi mi kovuyorsun?"
Asaf soluduğu derin nefesler ile sakinliğini korumaya çalışıyordu.
"Söyle Maral, neden buradasın?"
Kızının babasının sözlerini umursamadan hızla üzerime doğru yürüdüğünde Asaf önüme geçerek sınırı çizmişti.
"Sakın Maral! Kendine gel."
Asaf'ın kolundan tutup tekrar Maral'ın karşısına dikildiğimde konuşmaya başladım.
"Sürekli birilerinin arkasına saklanmaktansa yüzleşmeyi tercih ederim."
Ona doğru bir adım atarken aramızdaki mesafe tamamen kapanmak üzereydi.
"Ama başkasını suçlamak her zaman daha kolaydır değil mi?"
Hala yerde net bir şekilde görülen fotoğraflara ilişmişti gözlerim. Asaf'ın kızıyla olan her anı ölümsüzleşmişti fakat Maral çoğu karede yer almıyordu.
"Verdiğin kayıplardan hala ders almıyor oluşun çok acı,üstelik yıllarca kendi bencilliğin yüzünden aile olmayı becerememişken."
Kafamı iki yana salladığımda, gördüğüm şeyler karşısında hayal kırıklığına uğramıştım.
"Asel'in annesine değil ama, sana acıyorum."
Karşımızdaki kadın bize delici gözlerle bakıyordu. Sessizliği ise benim yanımdan geçerken bozulmuştu.
"Bir gün..." parmağını hızlıca salladığında devam etti;
"Umarım sende bir gün, en çaresiz anında bu adama muhtaç kalırsın..."
Bakışlarında Asaf'a duyduğu nefreti hissediyordum.
"Senin de en büyük cezan sevdiğin adamın, aslında bir hiç olduğunu görmek olsun..."
* * *
Kafamın içinde yine binbir düşünce vardı. Asaf'ın yaşadıkları ve herkesin bir şekilde onu sorumlu tutmasından dolayı hiçbir günümüz olaysız geçmez olmuştu.
Sümela'ya doğru bakarken, masamıza gelen çaylar ile birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Kabristan'da yaşanan durumdan dolayı pek keyfim kalmamıştı. Eve dönmeyi teklif etsem de kabul etmediği için, bir kaç yer gezip en son durağımıza gelmiştik.
Yaşananlardan Asaf'ı sorumlu tutarsam eğer, bende ona herkes gibi davranmış olurdum, bunu asla yapmayacaktım. Masanın üzerinden uzanan ellerim, ellerini bulduğunda sıkıca tuttum. Buraya güzel hatıralar biriktirmek için gelmiştik ve hiçbir şeyin içinde bulunduğumuz anı bozmasını istemiyordum...
Akşam olduğunda tüm aile sakin bir akşam yemeği yemiştik. Bahçede otururken minik yağmur damlaları yerini doluya bırakırken Karadeniz yine tüm hırçınlığını gözler önüne seriyordu.
Asaf ile göz göze geldiğimizde hızla ayaklanmıştı. Elini tuttuğumda tek omuzumdan düşen siyah şalım, yağmur damlaları yüzünden giderek ağırlaşıyordu. Arkamızdan yükselen sesleri duymazdan gelirken şimdiden sırılsıklam olmuştuk. Ne yaptığımıza anlam veremediğim için Asaf'a döndüm. Yüzüme hızla damlayan su taneleri göz göze gelmemizi engelliyordu. Kapı girişindeki adamlarına yaptığı işaretle yükselen müzik sesi kulaklarımıza iliştiğinde Asaf diz çökerek elini uzatmıştı;
Senden sonra kalbimi,
Sevgilere kapadım.
Ben seninle o günü,
Bin yıl gibi yaşadım.."Bu dansı bana lütfeder misin..?"
Tekrardan ayağa kalktığında belime ulaşan elleri hareketlerine uyum sağlamama yardımcı oluyordu.
Son arzun nedir diye,
Gelip de bana sorsalar.
Gözlerime bakıp da,
Her şeyi anlasalar...Boynuma yapışan saçlarımı geriye atarken, nefesi damlaları teğet geçiyordu. Söylediği sözlerin ardından kafamı yavaşça omzuna koyup, gözlerimi kapattım.
"Üzerime yağan bu yağmur beni temizler mi bilmiyorum... Ama sen benim en saf kalan yanımsın sevgilim."
***
Kapım tıklatıldığında saçımı kuruladığım havlumu yatağın üzerine bırakmıştım. Hafifçe burnumu çekerken, odaya bir fincan ıhlamur ile giren Asaf'ı gördüğümde yüzümde oluşan memnuniyet gözle görülür bir şekildeydi.
Makyaj aynasının üzerine fincanı bıraktığında, oturmamı istemişti. Tarak nazik bir şekilde saçlarımda dolaşırken bende ıhlamurumu yudumluyordum.
Herkesin karşısında konuşmaya bile çekindiği adam bana baba şefkatiyle yaklaşıyordu. Bu durum ise benim muhtaç olduğum yanımı çoktan doldurmaya başlamıştı...
Tarağı bırakıp saçlarımı omzumun diğer tarafına aldığında, boynuma değen dudaklarının ardından hızla bakışlarımız aynada birleşti. Avuç içleri ateşimi kontrol etmek amacıyla tenimde geziniyordu.
"Mahur yanıyorsun sen!"
Seri adımlarla dolaba ulaşıp, montumu aldığında bir yandan da söylenmeye başlamıştı.
"Aklıma sıçayım ben aklıma!"
Montu üzerime giydirmeye çalışırken, telefonuyla arabayı hazırlamalarını söylüyordu.
"Asaf bir sakin olur musun? İyiyim ben ateşim falan yok."
Onu hasta olmadığıma ikna etmeye çalışsam da, çoktan merdivenleri inmeye başlamıştık. Asaf'ın yükselen sesi yüzünden tüm ev halkı ayaklanırken, dedesinin sesi bizi durdurmuştu. Kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğimde vücudumda oluşan titreme yüzünden ellerim trabzanlara ulaştı.
"Aferun sana uşağum, aferun." Parmaklarının arasına sıkıştırdığı tesbihi hızla torununa doğru sallarken, Asaf'ın bakışları benim üzerimdeydi.
"Ne diye kizi yağmurda sırılsiklam ıslattun?"
Vücudumda aniden oluşan halsizlik yüzünden zar zor konuşuyordum.
"Asaf gözlerim kararıyor..."
Bedenimi hızla kucağına almasının ardından, saniyeler içerisinde arabaya ulaştık. Asaf şoföre daha hızlı gitmesini söylerken, ben ise gözlerimi kapatmamak adına direniyordum...
***
Dakikalardır bitmesini beklediğimiz serumun son damlaları hazneye akmaya devam ederken, Asaf ile bakışlarımız bize doğru gelen doktora çevrilmişti.
"Tekrardan merhabalar Mahur Hanım."
Gülümsememin ardından, Asaf dayanamayıp soru sormaya başlamıştı.
"Sonuçlarımız çıkmıştır sanırım?"
"Kan sonuçlarımız gayet iyi."
Elinde tuttuğu reçeteyi Asaf'a uzatırken bir yandan ise konuşmaya devam ediyordu.
"Vücudunuzun hava değişimi ve fiziki yorgunluğa bu şekilde tepki vermesi gayet olağan, fakat sizden ricam yazdığım vitaminleri kullanmanız."
Doktoru onayladığımda, hastane hoparlöründen yankılanan ses ile şaşkın bakışlarımı Asaf'a çevirmiştim.
"Hastamız Kenan Bolatlı için acil kana ihtiyacımız vardır..."
Defalarca tekrarlanan sesin ardından, Asaf'ın dilinden kelimeler zorla dökülüyordu.
"Baba..?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN SİMASI
RomantizmBir simada aşkı yeniden bulmak mümkün mü..? Mahur, üç yıl önce hayatını kaybetmiş sevgilisine çok benzeyen Asaf ile karşılaştığında onları neler bekliyor olacak..? Üstelik bu benzerlikten Asaf'ın haberi yokken... "Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kita...