Her zamanki gibi masamda oturmuş çizim yaparken. Toplantı salonundan seslendiler. Abim bir kaç çalışan ve bazı firmalardan gelenler toplantı salonunda oturmuş iki saattir sohbet ediyorlardı, hayır ben dinlerken bile çok sıkılmıştım. İstemeye istemeye ne istediklerine bakmaya gittim.
"Buyurun..." yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim.
"Merin bize beş tane kahve getirir misin iki tanesi şekerli olsun..." dedi abim
"Tabi..." dedim ve mutfağa kahveleri yapmaya gittim. Hızlıca kahveleri yapıp toplantı salonuna gittim.
"Kiminkiler şekerliydi?" masanın sağ ve sol başında oturan Burak ve Sercan beye önce kahvelerini verdim ve sonra hepsini dağıttım. Arkamı dönüp gidiyordum ki...
"Bu kahve çok şekerli olmuş tekrar yap bunu..." dedi Burak olan, 1.75 boylarında, kumral, hafif kıvırcık saçları onu yakışıklı yapıyordu. Sanırım abimle aynı yaştalardı. Sesi kaba bi o kadarda alay eder gibi çıkmıştı. Amacı beni sinirlendirmekti ama bu fırsatı ona vermeyecektim.
"Tabi yapayım..." bardağı aldım ve tekrar yapıp getirdim.
"Bunun köpüğü yok..." dedi ve bıyık altından sırıttı. Bu herif resmen tekrar yaptırmak için bahane arıyordu. Tamam sakin kalmalıydım, sakin ol Merin.
"Verin tekrar yapayım." tekrar yapayımı çok bastırarak ve alaycı bi şekilde söylemiştim. Kelime bastırmalarım çok meşhurdur, evet çok yaparım. Abim bu hareketime sırıtmıştı. Bardağı aldım ve tekrar yapıp getirdim. Acaba bu sefer nasıl bahane bulacaktı.
"Çok soğuk bu, hayatında hiç mi kahve yapmadın!" evet bana sesini yükseltiyordu artık kendimi tutmama gerek yoktu. Abime sorun olur mu bakışımı attım. Arkandayım dermişçesine bana baktı.
"Soğuk, öylemi?"
"Öyle..."
"Üzerinizde de deneyelim o zaman, bakalım soğuk muymuş..." Burak bana ne demek istiyorsun der gibi baktığın da bir şey demesine fırsat vermeden kahveyi alıp adamın üzerine döktüm.
Sinirle ayağa kalktı. Resmen gözlerinden öfke fışkırıyordu, hak etmişti.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun! kimsin de böyle hareket yapmaya cüret edersin, kovdurtacağım seni buradan hiç bir yerde iş bulamayacaksın!" yüzüne gözlerimi kısıp alaycı bir suratla bakmıştım. Ne diyordu bu.
"Ah evet siz beni tam tanımıyorsunuz, ben Merin Özer çok beğenerek almak için fırsat kolladığınız projenin sahibiyim..." Burak bu kurduğum cümlenin karşısında öylece kalakalmıştı. Etrafıma baktığımda nerdeyse şirketteki herkes bizi izliyordu. Ayı oynuyor sanki. Yanındaki uzun boylu, sarı saçlı, yuvarlak gözlükleri olan kadın sanırım otuz-otuz beş yaşlarında diyebilirdim. Söze girdi.
"Merin hanım gerçekten kusura bak-"resmen adamın ayıbını kapatmaya çalışıyordu. Sözünü kestim.
"Özür dilemesi gereken siz değilsiniz..." bu cümleyi Burak'ın gözlerine bakarak söylemiştim
"Kusuruma bakmayın Merin hanım..." dedi abime baktım duvara yaslanmış sadece izliyordu. ona bakarak.
"Ben çıkıyorum..." şirketten çıkarken herkes hakkımda farklı şey söylüyordu, umursamadan adımlarımı hızlandırdım. Yapım böyleydi hakkımda düşünülenleri takmazdım. Arkama bile bakmadan çıktım.
---
Eve geldiğimde üzerimdeki rahatsız şeyleri çıkartıp rahat bir şeyler giyindim. Ve kumbarama bir lira daha attım. Hüzünle içi dolmuş kumbarayı elime aldığımda salladım içi tamamen dolmuştu. Gözümden bir damla yaş düştü o an. Gelmemişti. Güneş aydınlığını yavaştan kaybetmiş yerini sevdiğim geceye bırakıyordu. Gözlerim duvar saatine kaydında saat sekize geliyordu. Biraz temiz havaya ihtiyacım vardı. Kulaklıklarımı taktım ve ormana doğru koşmaya başladım. İki buçuk saat boyunca koşmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yıldızı
Teen FictionKim bilebilirdi ki şizofren gibi davrandığım anların bir gün gerçek olacağını. Ve ben bela mıknatısı Merin Özer, çalkantılı hayatımda hepsi tek tek gerçekleşecekti. "Bu saçma seslerin sebebi sensen çok fena olur." En öncelikle ayağını denk alması l...