37

6.4K 625 160
                                    

Selaam, nasılsınız? Seveceğinizi umduğum bir bölümle geldim. Oy sınırına+200 diyelim. Bol bol da yorum görürsem hiç fena olmaz. Siz sınırı geçene kadar ben de gelecek bölümleri hazırlarım win win🥰 Kendinize iyi bakın. Kocaman öptüm.

☁️☁️☁️

Taehyung, ertesi sabah uyandığında aklına gelen ilk şey Jungkook'tu elbette. Gece yarısından sonra ona mesaj attığını ve epey hassas olduğunu hatırladığında ise sızlanarak yattığı yerden doğruldu. İnce, uzun parmaklarını dağılmış saçlarında gezdirirken ve ona attığı mesajlar teker teker hatırasına düşerken sızlanmaya devam ettim.

"Aptal!" Dedi kendi kendine. "Tam bir aptalsın!"

Yastığının altında duran telefonu eline alarak konuşmalarını tekrar okudu. Ona yalvarmış mıydı gerçekten? Resmen yalvarmıştı! Onu tekrar sevmesini, kendini affettirmek için bir şeyler yapmasını ve yanına gelmesini istemişti. Jungkook gelemeyeceğini söyledikçe ise iyice arsız ve zavallı birine dönüşmüştü.

"Kim Taehyung!" Diye bağırdı kendi kendine. "Sen kocaman bir aptalsın!"

Telefonunu yatağın üzerine fırlattı. Akşamları birkaç kadeh şarap içip Jungkook'a yazmayı alışkanlık haline getirmişti anlaşılan. Kendini rezil etmekten başka yaptığı bir şey yoktu. Yaşadığı hayal kırıklığını bir kenara mı koyacaktı gerçekten? Ne kadar üzüldüğünü ya da ne kadar kırıldığını unutacak mıydı? Ona yaptığı şeyi affedecek kadar çok seviyor muydu onu?

Affetmek bambaşka bir meseleydi ne de olsa. Bir karar vermesi gerektiğini biliyordu. Ona ikinci bir şans verecek ya da onu sonsuza kadar unutacaktı. Ama Yoongi'nin de ona açıkça ifade ettiği gibi biliyordu ki Jungkook'u unutaması kolay olmayacaktı. Hayatına giren tüm insanlar bir yana, Jungkook'un ona hissettirdiklerini nasıl aşabilirdi ki?

Büyük bir haksızlıktı. Tüm bu olanlar. Yaşadığı her şey. Ona aşkın önce en güzel sonra da en kötü yanlarını göstererek mahvetmişti Taehyung'u. Birini böylesine sevmek muhteşemdi ama bu sevgi bir prangaya dönüştüğünde ne yapacağınızı bilemiyordunuz. Yılbaşından beri heyecanla ve özenle hazırlandığı sergi bile umrunda değildi artık. Bir an önce bahar dönemini bitirip evine dönmek istiyordu.

Hızla kıyafetlerini değiştirdi. Altına buz mavisi bir kot ve üzerine de beyaz bir gömlek geçirdiğinde hala kendi kendine söylenmeye devam ediyordu. Saçlarını gelişigüzel şekillendirirken Jungkook'a ağız dolusu küfür etti. Küfür etmemeyle ilgili hassasiyetini bir kenara bırakmıştı. Yüzüne nemlendirici ve güneş kremi dışında bir şey sürmekle uğraşmadı. Pek sabah insanı sayılmazdı ama bugün ekstra öfkeli ve dengesiz hissediyordu.

Çantasını omzuna takıp dış kapıyı açtığında ise günün her zamankinden zor geçeceğini anladı.

"Hey," dedi Jungkook sakince. Üst kata tırmanın basamaklara oturmuştu ve Taehyung'un uzun süredir burada olduğunu düşünmesine neden olacak bir duruşu vardı.

"Burada ne işin var?"

Taehyung, gelmesi için yakasına yapıştığını biliyordu ama Jungkook'un kesin bir dille gelemeyeceğini söylediğini de biliyordu. Onu kıran şeylerden biri de bu olmuştu. Sabah olduğunda ve ayıldığında onu istemeyeceğini söylemişti. Nereden bilebilirdi ki? Jungkook Taehyung'un ona karşı olan hislerini anlayamazdı.

"Ben-" Jungkook bir an için duraksadı. "Gelmemi istedin."

"Sen de gelemeyeceğini söyledin." Kapıyı arkasından çekip sahanlığa adım attı. "Neden buradasın?"

"Çünkü gelmemi istedin." Dedi Jungkook bir kez daha.

"İsteklerimi önemsiyor musun?"

"Evet, elbette. Ben-"

moth to a flame : taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin