ㅡ 𝐂𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝐕

216 24 14
                                    

5┆❝ You will regret not believing me. ❞
854 words

"Jay, konuşabilir miyiz?"

Jake, teneffüste bahçede yalnız bulduğu sevgilisinin yanına ilerleyip yumuşak bir sesle sorduğunda Jay ona dönüp iç çekmişti.

"Senin yapmadığını mı söyleyeceksin? Şu birkaç gündür dediğin gibi?"

Onun alaylı konuşması yüzünden Jake bir kez daha kırıldığını hissetti. En azından bir kez olsun susup onu dinlemesini isterdi.

"Neden beni dinlemek istemiyorsun?"

"Seni dinlemek istiyorum Jake ama söyleyeceklerinden korkuyorum."

"Gerçekten kendini itirafım için mi hazırlıyorsun?"

Jake istemeden sesini yükselttiğinde etrafındaki bakışların kendine döndüğünü fark etmişti. Hoş, dışarı çıktığından beri çoğu göz zaten onun üzerindeydi bu yüzden çok da rahatsız olmadı. Bu, okula geri döndüğünden beri böyleydi.

"Sevgilimin, bana inanmaması beni ne kadar kırıyor biliyor musun?"

Bu sefer kısık bir sesle ve durması için yalvarır gözlerle ona bakarken Jay hafifçe kaşlarını çatmıştı.

"Peki sen sevgilimin, en yakın arkadaşımın ölümünde şüpheli olması beni nasıl kırıyor biliyor musun? Jake... Onu en son sen gördün. En son onunla sen görüldün. Öldüğü yerde ve polisler geldiğinde de oradaydın."

Fısıldamasının sebebi kimsenin duymasını istememesi değildi, zaten bunu herkes biliyordu ve Jake bu yüzden onların gözünde suçluydu, fısıldamıştı çünkü bunu sesli söylemek kendini daha kötü hissetmesine sebep oluyordu. Bu olay hakkında kimseyle konuşamamıştı, Jake'in şüpheli olduğunu hatta katil olabileceğini yüksek sesle kabul edemiyordu.

Onun acı çeker gibi çıkan sesine Jake hiçbir şey diyemedi. Sonuçta haklıydı, Heeseung'ı gören son kişi oydu. Hem de öldüğü yerde.

"Düzgün ifade bile verememişsin. Ne olduğunu soranlara sadece dik dik bakmışsın. Ne düşünmemi bekliyorsun? Ne olduğunu bana gerçekten anlatabilir misin?"

Jake kafasını eğdi ve öylece taş zemine baktı. Anlatabilir miydi? Jay dinler miydi ki onu?

"Bunlardan başka bir şey var mı? Ekleyeceğin veya değiştireceğin bir şey?"

O kadar umursamaz konuştu ki Jake diyeceği ne varsa demekten vazgeçti.

Dinlemek bile istemiyorsun. Kendi kafanda zaten bunları kabul etmişsin.

O yüzden kafasını sadece iki yana salladı. Eğer istemiyorsa anlatmazdı. Jay ise karşısında gözlerine bile bakamayan sevgilisi yüzünden daha kötü hissetti. Suçluluk duygusu yüzünden konuşamıyordu, değil mi? Jake bunu gerçekten yapmış mıydı yani? Kıskançlık duygusuna yenik düşüp Heeseung'ı itmiş miydi aşağıya? Ondan mıydı bu yüzüne bakmaktan çekinmesi? Ondan mıydı bir türlü olayı anlatamaması? Belki o bile bunu yaptığı için kendine hayret ediyordu. Bir anlık sinirle yapmıştı bunu, şimdi ise aynada kendine bakacak yüzü bile yoktu.

"Jake ben... Ben seni çok seviyorum..."

Gözlerini kapattı Jake. Bunun geleceğini biliyordu. Jay'in sesindeki üzüntüyü ve suçluluğu duyacağını biliyordu.

"Ama keşke sonumuz böyle olmasaydı."

Bunu demek Jay için de zordu. Sevdiği adam karşısında suçlulukla başını eğerken ayrılık konuşması yapmak mı? Jay her an ağlamaya hazır hissediyordu. Ama bütün bunlar ona çok ağır geliyordu ve Jake'in yaptığı şey kabul edilemezdi. Onun için yapmış olsa bile.

Jake gözlerini açıp ona kaldırdığında ise dolu gözlerini görmüştü. İrisleri yaşlarla parlarken dudaklarının arasından zorlukla duyduğu bir kelime çıktı sadece.

"Hayır..."

"Jake-"

"Jay hayır..."

Devamında Jay hiçbir şey demedi. Tek yaptığı şey üzüntüyle kafasını eğip avucunu uzatmak olmuştu.

"Seong lütfen, hayır. Neden bana güvenmiyorsun?.."

"Sana güvenmem için bir neden vermiyorsun..."

"Bir neden vermek zorunda mıyım? Neden sadece 'Benim sevgilim öyle bir şey yapmaz. Onu tanıyorum. Ona güveniyorum.' diyemiyorsun?"

"Şu anda bunu söyleyemem Jaeyun..."

Açık avucunu uzatmış öylece beklerken Jake gözlerini parmağındaki yüzüğe çevirdi. Bunu nasıl heyecanla seçtiklerini ve aldıklarını hatırlıyordu. 

"Bana söz ver Jake, bunları sadece ayrıldığımızda çıkaracağız."

"Ve ayrılmayacağımıza göre bunları çıkarmamıza gerek olmayacak."

Jake'in cevabı Jay'i o zaman etkilemiş olmalı ki kocaman gülümsemiş ve sevgilisinin dudağına bir öpücük bırakmıştı. Şimdi ise yüzüğü çıkartıp eline koymasını bekliyordu.

Neden bu şekilde bitti ki?.. Buna gerçekten değer mi Jongseong?

Kendi içinden konuşurken eli bir türlü parmağına gitmiyordu. Dalıp gitmişti anılarda. Küçük bir kıskançlık mıydı onu şimdiki durumuna getiren? Ama herkes kıskanmaz mıydı sevdiğini? Aşırıya mı kaçırmıştı kendisi?

Jay sonunda elini çektiğinde Jake onun vazgeçtiğini düşünüp bakışlarını kendi parmağındaki yüzüğünden ona kaldırmıştı. Fakat Jay sadece kendi parmağındaki yüzüğü çıkarmak için geri çekmişti elini ve bu karşısındakinin kalbini paramparça etti. Yüzüğü çıkartıp avucuna koyduktan sonra bir nefes vermiş ve bu sefer boş değil, kendi yüzüğünün olduğu avucunu uzatmıştı Jake'e. 'Sıra sende.' dermiş gibi bakıyordu ona. 

Jake, kaçışının olmadığını fark ettiğinde elini kaldırdı ve yüzüğü, diğer elinin işaret ve baş parmağıyla tuttu. Onun aksine hızlıca değil, yavaş yavaş çıkarıyordu çünkü bunu hiç istemiyordu. Ayrılmışlar mıydı yani? Bu kadar mıydı? Daha ne olduğu bile kesin değilken Jay böyle bir kararı kendi kendine nasıl verebiliyordu? O kadar mı güvenmiyordu Jake'e?

Yüzüğü, Jay'in avucu ile temas ettiğinde parmakları bırakmamıştı hâlâ. Bu yüzden Jay onun bırakması için avucunu kapatırken onun elini de tutmuştu. Şu an her ne kadar ikisi de dolup ağlayacakmış gibi olsa da bu temas bile yeniden kalplerini çarptırmıştı.

"Pişman olacaksın..."

Gözlerini elini tutan elden çekip Jay'in gözlerine diktiğinde Jay kuruyan dudaklarını ıslattı.

"Ne bakımdan? Suçluluk duygusu yüzünden mi yoksa bunun getireceği kötü sonuçları gördükten sonra mı?"

Neyi ima ediyordu şimdi? Jake'in, diğer arkadaşlarını da öldürebileceğini düşündüğünü mü?

Jake ise onun dediklerinden sonra yüzüğü sonunda bırakmış ve elini sertçe çekip onun avucundan kurtarmıştı. Boş hissettiriyordu şimdi. İkisinin eli de üşümeye başlamıştı birbirlerinin sıcaklıkları olmadan.

"Nasıl anlarsan Park Jongseong. Kim pişman olmuş da sen olacaksın?"

Sinirle söylendikten sonra arkasını döndü ve sadece birkaç dakika önceki yavaş hareketlerinin aksine seri bir şekilde uzaklaşmaya başladı. Tüm bu olanlar sinirini bozmuştu. Sadece kanıtı olduğunu söylediğinde mi ona inanıp güvenecekti? O zaman güveninin ne anlamı kalırdı ki? İşler hiç de istediği gibi ilerlemiyordu.

ɪ ᴡɪsʜ ᴡᴇ ᴅɪᴅɴ'ᴛ ᴇɴᴅ ᴜᴘ ʟɪᴋᴇ ᴛʜɪs ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin