Hogwarts Ekspres'te yaşananlardan sonra iki ekipte ufak cezalar almışlardı. Benim adımı vermemeleri tuhafıma gitmişti sonuçta büyünün yönünü ben değiştirmiştim. Neyse o kadar takılacak bir şey değildi sonuçta olayı bitiren bendim. Asıl tuhaf olan Sirius'la her denk geldiğimizde bana attığı tuhaf bakışlardı. Sanki bir şeyi çözmek ister gibiydi ama onun göz hapsinde bulunmak cidden rahatsız ediciydi.
Kütüphanenin içinde dolaşırken fark etmeden yasaklı bölüme yaklaşmıştım. Bu taraflar diğer bölümlere göre oldukça ıssızdı. Elimi raflarda gezdirirken uçuşan tozları önemsemeden hepsini incelemeye devam ettim. Karşıma çıkan diğerlerine kıyasla daha küçük ve kumaş şömizli kitap beni şaşırtmıştı çünkü Ozan Beedle Hikâyeleri'nin oldukça eski bir baskısıydı. Küçükken annem sürekli bize bu kitabı okurdu ve abimle dinlemeye bayılırdık. Üç Kardeş'in hikayesi beni hep etkilemişti.
Kitabın oldukça eski, sararmış sayfalarını incelerken bir anda izlendiğimi hissettim. Kafamı kaldırıp baktığımda kimseyi göremedim. Bulunduğum taraf hâlâ oldukça ıssızdı. Kendimi bir şey olmadığına ikna ettikten sonra sandalyelerden birini çekip oturdum.
"(...)En küçük kardeş hepsinin içinde en alçak gönüllüsü ve aynı zamanda en bilgesiymiş. Ölüm'e de güvenmiyormuş. Bunun için oradan Ölüm tarafından izlenmeden uzaklaşmasını sağlayacak bir şey istemiş ve Ölüm, istemeye istemeye, ona kendi Görünmezlik Pelerini'ni vermiş. Sonra Ölüm kenara çekilip üç erkek kardeşin yollarına devam etmelerine izin vermiş ve 3 kardeş yollarına devam etmişler.(...)"
Küçükken hep ortanca kardeşin sahip olduğu ölümden geri çağıran taşı istemiştim ama büyüdükçe hayatın acı gerçekleri yüzüme vurdukça görünmezlik pelerininin en iyisi olduğunu anladım. Yaşadığım ortam bazen öyle bunaltıyordu ki beni, kaybolmak istiyordum. Küçük kardeşin ölümden kaçtığı gibi dertlerimden, hayatımdan kaçmak istiyordum. Ama maalesef bir masalın içinde değildik ve ben çoktan ölüme yakalanmış gibi hisseddiyordum. Çırpındıkça ölümün bana yaklaştığını, her şeyin daha kötü olacağını hissediyordum. İçimdeki karanlığı artık bastıramıyordum, ışıklar yanmıyordu, ne kadar bağırırsam bağırayım sesimi duyan yoktu.
Mina bu zamana kadar bana bu kadar yakın olan tek kişiydi. Onunla okulun ilk günü tanıştığımızda da böyle olacağını bir şekilde biliyordum. Sadece son zamanlarda onun bile beni anlamadığını ve gittikçe birbirimize karşı soğuduğumuzu hissediyordum. Tek derdi hoşlandığı çocukları tavlamaya çalışmak olan birine dönüşmüştü ve bu cidden can sıkıcıydı. Bazen onu dertlerimle çok mu sıktım diye düşünüyordum ya da tüm bu olanları ben kendi kafamda kuruyordum.
"Lanet olsun Pati sessiz ol!" Duyduğum ses ile kafamı hızla kaldırıp gözlerimle etrafı taradım ama kimse yoktu. Belkide birileri Zonko'dan aldığı kısa süreli görünmezlik pelerinini kullanıyordu. Yoksa ses olup görüntü olmamasının başka açıklaması olamazdı. Ben düşüncelere dalmışken yasaklı bölmeden bir şeyin düşme sesi geldi.
Yavaş adımlarla sese doğru ilerlerken bir anda omzunda hissettiğim el ile yerimden sıçradım.
"Aman Tanrım!" Arkamda bulunan Sirius beni kendine çevirip diğer eliyle ağzımı kapattı. Beni susturmayı iyice alışkanlık haline getirmişti herhalde."Sessiz ol Malfoy! Senin yüzünden bu seferde Madam Pince'ye yakalanmak istemiyorum." Demek ki yasaklı bölmeden gelen seslerin sahibi o ve arkadaşlarıydı.
"Yasaklı bölmede olduğunuzu nereden bilebilirim Black? Sadece kitap okuyordum. Beni korkutan sensin yani bu senin suçun." Sirius kafasını sallayarak derin bir nefes verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Story Of A Malfoy
FanficYüzünde çok doğal olmayan bir gülümse yer aldı. Beraber odaya girdiklerinde odada Dumbledore masasında oturmuş, önündeki koltuklarda ise başka biri oturuyordu. Vera onun kim olduğunu anında anladı. Eski dostu Remus Lupin ona samimi olmayan bir gülüm...