Bay Kim; online dönemde hayatıma giren, feci yakışıklı matematik öğretmenim. Ekrandan bile belli olan büyüleyici güzelliği beni kendine feci bağlamıştı diyebilirim. O her detayına kadar kusursuz herifin tekiydi ve bu beni öldürüyordu. Onu düşünmek beni fena etkiliyor, delirme seviyesine getiriyordu.
Şu an ise beni deli eden matematik öğretmenim, zarif parmakları arasında tuttuğu çatal bıçağı ile önündeki eti parçalamaya çalışıyordu. Gözlerimi bir an olsun üzerinden alamamak beni ele veriyordu ve buna engel olmak çok zordu.
Okuldan çıktığımızda onun arabasına bindik. Arabası o kokuyordu, gerçekten erkeksi parfümü her yeri kaplamıştı. Tek eli ile direksiyon kontrolü olsun, taktığı güneş gözlüğü ya da camdan sarkıttığı bir eli olsun mükemmeldi. Elleri zaafımdı, gerçekten esmer, kemik elleri zaafımdı. Yol boyunca ne ona baktım, ne de konuştum. Ona bakmak ya da konuşmak utanç vericiydi o an. Bay Kim beni randevuya çıkarıyor gibiydi ve çok utanıyordum. İstemsizce oluyordu işte, normalde utangaç birisi değildim ama bu durum istisnaydı.
Restorana vardığımızda cam kenarında bir masaya geçtik, ikimiz de aynı şeyleri sipariş ettikten sonra masaya tekrar bir sessizlik çöktü. Sessizlik sessizlik sessizlik... Nereye kadardı böyle? Hadi ben neyse de o hiç mi ben büyüğüm, bir konuşma başlatayım diye düşünmüyordu?
Yemekler gelene kadar da etrafı inceledim, işte bunlar yaşanmıştı şimdiye kadar. Ardından kalın ve boğuk ses sessizliği nihayet böldü.
"Jeon, kaç yaşındaydın?"
Kafamı hafifçe kaldırdım, o da önüne düşen bukleleriyle bana bakıyordu. Maskesini indirmişti, dudakları ortaya çıkmıştı nihayet. Kim Taehyung'un dudakları, Kim Taehyung'un tapılası dudakları... Hafif sakal bırakmıştı ve gözümden kaçmamıştı. Ekranda olduğundan yüzlerce kat daha güzeldi.
Cevap vermem gerektiği hatırlamış ve boğazımı temizleyerek cevap vermiştim. "19, fakat birkaç güne 20'me gireceğim."
"Ah, anladım." Lokmasını yerken bana bakıyordu, sessiz kaldı. Şunu fark etmiştim ki, yemek yerken sert görüntüsüne rağmen çok şirin duruyordu. Dudaklarını öne doğru büzmesi bir alışkanlığıydı sanırım.
O parmaklarını kırmızı şarap bardağına sararken ben de yemeğime yöneldim. Sessizlik hüküm sürmeye devam edecekti ki bunu engelledi.
"Doğum günün ne zaman?" Gerçekten... Buna neden bu kadar çok takılmıştı ki?
Ağzımdaki lokmayı bitirip cevap verdim. "1 Eylül, yarından sonra yani."
"Güzel."
"Güzel."
Ona sormak istediğim birçok şey vardı, onu tanımak istiyordum ama bunu engelleyen bir şeyler vardı sanki. Sohbet edemiyorduk, birkaç soru cevap oluyor ardından susuyorduk. Ayrıca Bay Kim ona soru sorsam cevaplayacak bir tipe benzemiyordu. Özel hayatı gizliydi, en sevdiği rengi dahi kimseye söylememiş olduğuna yemin edebilirdim.
Dakikalar geçerken şiddetli bir yağmur bastırmıştı. Cama yağmur damlaları sertçe çarpıyor, şimşekler çakıyordu. Bir anda bastırmasına anlam verememiştim fakat Bay Kim'in hoşuna gitmiş gibi duruyordu. Yağmurlu havaları seviyor muydu? Yüzünde hafiften de olsa bir gülümseme ile dışarıyı seyrettiğini görmüştüm.
Yağmurun altında onunla öpüşmek ne hoş olurdu aslında.
Yine saçma bir bayaldi bu ama güzel hissettiriyordu, karnımda kelebeklerin uçuşmasını sağlıyordu. İstemsizce gülümsedim ben de; ondan farklı olarak yağmuru izlerken değil, onu izlerken gülümsedim.
Bana attığı bakışla gülümsediğini görmüş olacak ki konuşmaya başladı. "Yağmurlu havaları sever misin?"
Hızlıca başımı aşağı yukarı salladım. "Evet evet," düşündüm ve bekledim. "ya siz, siz sever misiniz?"
"Evet." dedi tok sesiyle, bu kelimede bir sürü duygu saklıyor gibiydi cevaplarken. Ne diyeceğimi bilemedim ve öylece sustum. Yemeklerimiz biterken tekrar sessizliğe gömüldük.
Önümdeki tabağın boş olduğunu gören Bay Kim oturduğu yerde hafifçe doğruldu. "İstersen kalkalım artık. Hava da kararmaya başladı."
Onu onayladım ve hesabı ödeyeceğine dair bir şeyler zırvalayıp kasaya gitti. Ona engel olmadım, beni o buraya getirmişti ve zaten yanımda çok para yoktu. İşime gelirdi yani.
O gelince yanyana restoranttan çıkıyorduk ki beni durdurdu. Bir şey demeden üzerinden eksik etmediği büyük kabanı çıkardı, bana yaklaşıp kabanı üzerimizde bir şemsiye edasıyla tuttu. Ardından gidebileceğimize dair konuştuğunda oradan çıktık. Şiddetli yağmurun altında; onun kokusunun, onun kabanının, onun kollarının arasında arabaya ilerledim.
Beni ön koltuğa bindirdikten sonra kendisi bindi. Islak kabanı arka koltuğa attı ve ellerini direksiyonun üzerine koydu.
Hafif ıslanmış saçları ve kıyafetleriyle mükemmelliğine mükemmelik katıyordu. Onu süzmeden edemedim. Bu hareketime karşı sessiz kalıp önüne döndü, arabayı çalıştırdı.
Ev adresimi sorduğunda ona evimi tarif ettim. Bay Kim artık evimin yerini biliyordu, hoş.
Sessizliğe alışık bir ikili olarak yolu konuşmadan gelmemiz şaşırtmamıştı. Arada onu incelemiş ve yağan yağmuru izlemiştim. Onun bana bir bakış attığını dahi düşünmüyordum.
Kim Taehyung, arabasını evimin önünde park etti ve bana döndü. Soğuk ama güzel bakışları gözlerime tutundu. Yutkundum ve gözlerimi kaçırıp mırıldandım. "Her şey için teşekkürler Bay Kim." diyerek arabadan iniyordum ki beni durdurdu.
Beni durdurdu ve gözlerime bakarken konuştu.
"Reşit olduğunda tekrarlayalım Jeon."
*burada düzeltme yapıyorum. fici düzenlediğim için bu kısım yanlış ancak yorumlar gitmesin diye silmiyorum.
* "20'ndeyken tekrarlayalım Jeon."
LÜTFEN gülmeyin düzeltme yapmak zorunda kaldım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forgotten mic
Fanfictionjungkook, zorla katıldığı birebir etütte mikrofonunu açık unutmuştu. bol bol mantık hatası! cringe uyarısı! 🖇 : tamamlandı 🖇 : texting, düz yazı 🖇 : toptae, bottomkook ↪ : 08.04.2021 🔚: 28.06.2024