Bölüm 1

30 8 6
                                    

Ay ışığının bize yol göstermesine rağmen bu karanlık ormanda içimi kemiren bir şeyler vardı. Gecenin soğukluğu tenimi kesiyor ve sessizliği kalbimin hızlı çarpmasına neden oluyordu. Ürkütücü ormanda elimi sımsıkı tutan Maria ve yerde bastığım çalıların çıtırtılarıyla birlikte kalbimin atışını da duyuyordum artık. Maria'nın gözünde korkusuz biri olduğumu değiştirecek hızlı kalp atışlarımı duymamasını umarak yüzümü ifadesiz bir hale getirmeye çalıştım. Gözlerimi kapatıp korkularımı diğer korkularımın arasına gömdüm. Orada rahat olmasını ve bir daha gün yüzüne çıkmayacağını umuyordum. Etrafa olabildiğince dikkat ederek ilerlemeye devam ettik.

Peş peşe gelen ve sesleri giderek artan çıtırtılar duyunca Maria'yı aniden durdurdum. Maria'yla konuşmaya başladık ama kendi sesimi dahi duymuyordum. Daha sonra görüntülerimde puslanmaya başladı ve Maria'nın çantalarla birlikte karanlığın içine doğru koşuşunu izledim. Ardından her şey çok hızlı gelişti, elimde soğuk metali hissettiğimde büyük bir acıyla havaya uçtum ve aynı şiddetle yere çakıldım. Nefesim bir an kesildi, nefes almaya çalıştıkça ciğerlerim yanıyordu. Kendimi toparlamak için gözlerimi sıkıca yumdum.

Derin bir nefes alarak gözlerimi açtığımda banyomda yere çökmüş oturuyordum. Etrafa göz attığımda diş fırçam ve diş macunum benimle birlikte yerdeydi. Kendime geldikten birkaç dakika sonra dişlerimi fırçalayıp banyodan çıktım. Yaşıyormuş gibi hissettiğim bu görüntüleri küçüklüğümden beri görüyordum. Ancak son gördüğüm çok netti, bu yüzden beni en çok ürküteni oldu. Daha öncekiler çok bulanık ve kısaydı ama az önce gördüğüm şey çok daha farklıydı. Ormanda ne yapıyorduk, beni fırlatan şey neydi hiçbir fikrim yok ve bu bilinmezlik beni daha çok korkutuyor. Rüya bittikten sonra, hissettiğim o korku ve panik hala devam ediyor. Unutmak için kendimi derslere hazırlanmaya verdim.

Derse gitmek için yemekhaneden çıktım ve sınıfların olduğu binanın bahçesine girince karşımdaki ihtişamlı binaya her sabah olduğu gibi büyük bir hayranlıkla baktım. Sanırım bu okulda sevdiğim üç şey var. Bina, yemekleri ve aldığımız dövüş + silah dersleri.

Burası Lobelya Koruyucular Okulu. Bizler koruyucularız, savaşçılarız, askerleriz. Buraya 6 yaşında çeşitli testlerden geçerek seçildik ve 18 yaşında koruyucu olarak mezun olacağız. 13 yaşına kadar normal öğrenciler gibi eğitim görüyoruz; fen,tarih,fizik vb. Fakat bunlara ek olarak silah çeşitleri ve kullanımı da öğreniyoruz. 14 yaşında 2. Seviyeye yükseldikten sonra savaşmak ile ilgili çok daha eğlenceli şeyler öğrenmeye başlıyoruz. 18 yaşında mezun olduktan sonra Lobelya'yı korumak için çeşitli alanlarda görevlendiriliriz. En yeteneklilerimiz konseyi ve sınırları korumak için atanır, geri kalanlarımız ise halkı korur veya okulda eğitimci olur. Ben ise en üst seviyeyi yani baş koruyucu olmayı hedefliyorum.

Koridordan dönerken birine çarptım ve yüzüne bakmak için başımı kaldırdığımda Scoot'la yüz yüze geldim. ''Selam çaylak. Dünkü yenilgi yüzünden mi bu kadar düşüncelisin?'' dedi. Bir elini omzuma atarak destek verircesine sıktı ''Hiç merak etme bir ustadan eğitim alacaksın.'' dedi, gülerek ona baktım ''Kimmiş bu usta(!)?'' Kibirli kibirli baktıktan sonra ''Karşında duruyor ya'' dedi. Elini omzumdan attım ''Beni 4 senedir ilk defa yendin ama evet bunun tadını çıkartabilirsin bir daha olmayacak.'' dedim ve yanından geçerken tekrar konuşmaya başlaması ile durup ona döndüm. ''O kadar emin olma, taktiğimi geliştirdim artık yenilmezim'' dedi kollarında ki kasları şişirirken. ''Taktiğini geliştirmen güzel ama benim üzerimde işe yaramaz. Ne yaparsan yap senden iyiyim bunu biliyorsun ve seni seviyorum. Ders de görüşürüz.'' Diyerek öpücük yolladım ve sınıfıma doğru ilerledim.

Dünkü dövüş dersinde çok iyi gidiyordum ancak son anda beni alt etmeyi başardı. Birden bugün gördüğüm rüyanın kısa bir anı beni normal hayattan kopardı. Kendime geldiğimde ise yerde sırt üstü yatıyordum, Scoot ise sevinç nidaları atıyordu.

LobelyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin