8. Bakire kalbin özlemi.

24 22 10
                                    


Merhabalar...

Keyifli okumalar dilerim...

...

Sıcaklığın en keskin olduğu bölgeye doğru iyice sokulurken küçük kız çocuğu, kulaklarına ilişen hırıltılarla yüzünü buruşturmuş, kolları arasında durduğu bedene daha fazla sokulmuştu.

Uykulu gözleri hafifçe aralanırken, boyunda soluklandığı Tanrının elleri sırtındaki çiçeklerin üzerinde hareketsizdi. Gökyüzünü taşıdığı gözleri Tanrının her zerresini ezberlediği teninde dolaşırken huzurla gülümsedi küçük kız çocuğu. Günlerdir çıkmadığı yatakta, her uyandığı an ezberlerdi gözbebekleri, Tanrının her zerresini ve bundan asla şikayetçi değildi.

Dudaklarını Tanrının göğsünde parıldayan mavi çiçeklerde usulca değdirerek okşadı. Sırtındaki çiçekler dokunuşuyla karıncalanırken kıkırdayarak, bu sefer Tanrının çenesine kondurdu öpücükleri.

Zihni tam olarak açılmış sayılmazdı fakat Tanrının bacaklarına sardığı bacakları, boynuna doladığı kolları ve her kıpırdamada mümkünmüş gibi iyice yaslandığı bedeninin nedenini çok iyi biliyordu. Onunla geçirdiği günler boyunca, her an uyanıp, her şeyin bir rüya olmasından korkuyordu. Gözlerini açtığında Tanrıyı görmemekten, karanlık sesini duymamaktan, kutsal tenine dokunamamaktan korkuyordu. Her gözlerini araladığı zaman Tanrının kolları arasında olsa dahi korkuyordu.

Belindeki sıcak parmaklar usulca oldukları yeri okşarken, Tanrının bacaklarına doladığı bacaklarını iyice sarmalayarak üzerinde uzandığı bedeninden hafifçe yukarıya tırmandı.

Dirsekleri üzerine doğrulurken, tadına asla doyamayacağı tatlı dudaklara kendi dudaklarını bastırmış, derin bir nefes almaya başladı. Tanrının ilahi soluklarıyla dolmuştu ciğerleri.

Rahat ve huzurluydu. Öylesine ki ömrünün sonuna kadar bu odada Tanrının sıcak teni ve  etrafına doladığı kolları arasında yaşamak istiyordu.

Odada tekrar yankılanan şiddetli hırıltı ile dudakları Tanrının tatlı dudaklarından koparak, doğruldu.  Ellerinden destek alıp, yataktan indiği anda  çıplak uzuvları yerdeki örtüyle örtündü.

Şaşırmıyordu. Tanrının her zerresi, her hücresinde karışırken, Tanrı kendinden bir parça bahşettmişti ruhuna.

Bedeninin her yeri diş izleri ve morluklarla kaplıydı fakat en ufak bir sızı dahi hissetmiyordu. Attığı her adımda yanan meşaleleri umursamadan, odada geçirdiği günler boyunca aralıksız her gün suyunu hissettiği şelale, adımlarının yörüngesi olmuştu.

Odada yankılanan hırıltılardan korkmak yerine ne olduğunu görmek istemesindeki cesaretin arkasında bıraktığı Tanrıya ait olduğunu çok iyi  biliyordu.

Atacağı adımlar gördükleriyle duraksadı. Hala uykunun terk etmediği bedeninin irkilmesine neden olurken, bütün yetisini yeniden kazanmıştı

Şelalenin kenarında duran ve kendisini fark ettiği an daha şiddetli bir hırıltı koparan aslan ile kararsız kalırken, küçük bir adım daha atarak azalttı mesafeyi. Etrafını çevreleyen şaşkınlık bile merakını gölgelendiremiyorken, dişlerini göstererek, burnunu kırıştıran aslan küçük kız çocuğunu titreten bir hırıltı daha bırakmıştı odaya.

" Sana zarar vermeyeceğim, gerçekten." Geçirdiği yoğun hazzın sonucunda kısılan naif sesiyle fısıldarken, aralarında bir adımlık mesafe bıraktığı aslanın önünde diz çökerek parmaklarını titreklikle hafifçe esen rüzgarın kıpırdattığı yelesiyle buluşturdu.

" Çok güzelsin."

Parmakları arasında kalan yelleyi usulca okşarken, sırtındaki çiçeklere konan sıcak dudaklarla kıkırdadı. Tanrının varlığını hisseden aslan kükreyerek, küçük kız çocuğunun parmaklarından hızla uzaklaştı ve Tanrının bedeninin yanında arka bacaklarının üzerinde oturarak üzerindeki huysuzluktan kurtuldu ve  uysallaştı.

" Küçük kız çocuğum." Tanrının boğuk seslenişi  meşaleleri titreştirirken bedenini doğrultu küçük kız çocuğu. Bütün tenine bulaşan sıcaklık kalbininin ritimlerini düzensizleştirirken, yüzünde eşsiz bir gülümseme belirdi.

"  O, çok güzel." diye fısıldarken kısılan sesiyle, kafasını Tanrının bacaklarına sürten aslanı gösterirken yüzünde yeşeren gülüş Tanrının dudaklarının kıvrılmasına neden oldu. Küçük kız çocuğu aslana, Tanrı ise kalbine hayran olmuştu.

Tanrı ile aralarındaki küçücük mesafeyi kapatarak  başını yasladı Tanrının boynuna ve usulca okşadı Tanrının göğsündeki çiçekleri. Tanrıdan ayrıldığı süre on dakikayı bile doldurmamışken her hücresini saran özlemle dolan gözlerini yumdu. Kalbinde asla son bulmayan bir özlem vardı her zaman.

" Öyle, küçük kız çocuğum." Tanrının kolları belindeki yerini alırken, üst üste öpücükler kondurdu Tanrının mavi çiçekler taşıyan göğsüne.

" Seni hep özlüyorum, " diye fısıldadı öpücükleri arasında. " Yanımdayken bile özlüyorum."

" Küçük kız çocuğum," Tanrı yeminleri yeniden inşa ederken," Söz veriyorum senden uzakta olsam dahi kalbin kalbimi hissedecek."
Tanrının boğuk fısıltısı kulaklarını herşeyden arındırırken,
" Ama, ama ben uzakta olmanı istemiyorum ki." Düşüncesi bile ağırdı küçük kız çocuğunun narin kalbine. Ama biliyordu gitmesi, ailesiyle veda etmesi gerekiyordu. Ama istemiyordu işte. Asırlardır aşık olduğu Tanrının eşi olduğuna bütün kâinat tanıklık etmişken, gitme istediği asla kalbine uğramıyordu.

Öyleydi, bütün kâinat Psyche'nin Eros'un gelini olduğuna şahitti.

Tanrı, dudaklarını küçük kız çocuğunun kızıl saçlarında gezdirirken, 
" Küçük kız çocuğum. Ama senin halkının önünde, ailen şahitken tutmak istiyorum parmaklarını." Kelimeleri sesiyle kutsarken,  saçlarında gezdirdiği dudaklarıyla aldı küçük kız çocuğunun bütün korkusunu.

"  Küçük kız çocuğum, eğer istersen seninle orada kalırım."

Duyduğu kelimelerle hızla dolu gözlerini Tanrının koyu kırmızı rengine bulanmış gözlerine kenetleyerek, parmak uçlarına yükseldi ve küçük bir öpücük bıraktı çenesine. Nasıl böyle bir şeyi söylerdi Tanrı? Nasıl olurda öyle bir yerde kendisi için kalmayı isterdi?

" Orası sana layık değil ki Tanrım. Tek başıma gideceğim ama seni çok özleyeceğimi unutma olur mu?"  Gözlerinden düşen damlalar kalbindeki özlemi kanıtlarken, dudaklarıyla mühürledi her birini Tanrı.

" Unutmam, küçük kız çocuğum. Asla unutmam."

GÜNAHKAR KEHANET✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin