"Yemeğe gidiyoruz" sözleri önce şaşkınlığıma sonrada alayla gülmeme sebep olmuştu. Kolumu ondan kurtardığımda aramızdaki yakınlıktanda oldukça rahatsız olmuştum bir iki adım geriye gittim."Bir daha şaka yapmadan önce iki kez düşün lütfen" arkamı dönmüş gidecekken milyonuncu kez kolumdan tutup sertçe kendine çekmişti aramızdaki mesafe her çekişinde daha da azalıyordu gözleri ise o kadar derin bakıyordu ki şimdi düşüp bayılacaktım önce gözlerimde gezindi bakışları ardından suratımın her köşesinde en çokta dudaklarımda bekledi. Kendimi ergen kızlar gibi hissediyordum. Kolumu bırakıp bir kaç adım gerilemişti gözlerini kapatıp bir süre sonra açmıştı.
"Şaka değil " ileriye doğru adımladığında benimde yürümemi bekledi ben hareket etmeyince sabır dilenir gibi gökyüzüne bakıp ardından bana bakmıştı hadi der gibi.
"İstemiyorum"
"Neden" çünkü babam asla izin vermezdi ama bunu ona söyleyemezdim.
"Gelemem" çatık kaşlarını biraz daha çattığında beni az sonra boğmak istediğini anladım. Yanıma gelip yine ve yenide kolumdan tuttu ama bu sefer sürükledi de.
"Ya bırakır mısın?" Durağa geldiğimizde beni zorla tutup otobüse bindirmişti.Babam çok kızacaktı her şeyi geçtim bu kez okuldan kaydımı sildirirdi. Ben daha önce dışarıdan yemek yememiştim ne yapacaktım nasıl davranmam gerektiğini bile bilmiyordum. Ağlamak istiyordum basit gibi görünebilirdi ama benim için büyük bir şeydi.
"Seni kaçırmıyorum sakin ol alt tarafı yemek yiyeceğiz" aynen canım alt tarafı yemek, başkaları için basit görünen her şeyin benim için zor olması onlar için sıradanlaşan aktivitelerin benim için ilk olması bunu bilmiyorlardı bundan bahsettiğimde
Doğruluk payının olmadığını söyleyeceklerdi ama benim de cevabını bulamadığım sorular vardı henüz bana açıklanmamış konuları başkasını açıklayamamak gibi kafamdaki düşünceleri bir kenara bırakıp karşımda telefonuyla ilgilenen Göktuğa bakıyordum onu hiçbir zaman çözemeyecektim galiba daha birkaç saat önce beni ağlatan o değilmiş gibi şimdi de yemeğe götürüyordu benden daha değişikleri vardı demekki"Dik dik bakmayı kes"
O uyarmayana kadar öyle bakıp bakmadığım konusunda en ufak fikrim yoktu gözlerimi ondan çekip dışarıyı izledim yoldan geçen arabaları gördüğümde aklıma saçma bir soru gelmişti Göktuğ Bu kadar zenginse neden otobüs kullanıyordu hadi benim kendi isteğimle ama göktuğ istese arabasıyla gelir giderdi.
Zenginleri anlamak cidden zordu tamam bizde ortalama bir hayat yaşıyorduk ama çoğu
kendi seçimimdi kısıtlı hayatımda neyseki bazı seçimleri benim yapmama izin veriliyordu otobüs durduğunda Göktuğ inmek için. Hazırlanıyordu keşke benim de bundan haberim olsaydı aceleyle yanına ulaştığında ters ters baktım düşmanım olsa bu kadar nefret etmezdim neyse sakinim en azından çok istediğim bir şeyin gerçekleşecek olmasına sevineyim zaten akşam babam beni öldürecekti eğitim hayatıma son bile verebilirdi her şey mümkündür göktuğ kendini kaptırmış gidiyordu ben de arkasından gidiyordum ona zaten yetişmek gibi bir çabam yoktu arkasına bakıp elini saçına geçirmişti sinirlendiğini bariz görüyordum yanıma geldiğinde yine koluma yapıştı"Gerçekten pişman ettin"gözlerimi devirip biraz da olsa hızlanmıştım sahile yaklaştığımız da balık ekmek yiyen bir aile dikkatimi çekmişti anne babalarıyla küçük tabureleri oturmuş iki kız çocuğu anneleri yemeleri için ısrar ediyordu onlar ise yememek için direniyordu ben olsaydım hiç direnmez şikayet etmezdim ne annem var ne babam tek başına bırakılmış bir küçük kız vardı hiçbir şeyi olmayan kimsesiz bir kız orada ne kadar süre kaldım o aileyi ne kadar izledim hiç bilmiyordum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN RENGİ
JugendliteraturGeçmişin Renginden gelmiştik hiç bilmediğimiz zamanının geçmişinden.Bir tek rengimiz belliydi. Lena Kurt Lena Kurt Ben yalnızlığın rengi gibi gri, Ne tam siyah nede tam beyaz. Bir süre gri olan rengim O güne kadar gri kalmıştı. Benim hayatım Göktuğ'...