Yazım yanlışı olan pasajlara yorum bırakırsanız sevinirim. İyi okumalar.
"Bu işte bir terslik var." diye mırıldandım bilmem kaçıncı kez cesedin etrafını dolanırken. Sabah erken saatlerde daha merkeze yeni geçmişken aldığımız cinayet ihbarıyla doğruca cesedin bulunduğu Yerebatan Sarnıcı'na gelmiştik. Ceset tam olarak Medusa heykelinin bir metre kadar uzağında duruyordu. Heykelle cesedin arasında bulunan kan izi ise cesedin heykelin hemen yanından şuan bulunduğu noktaya kadar resmen sürüklendiğini gösteriyordu. Sanki çok güçlü biri cesede güçlü bir tekme savurmuş ve yerdeki ceset sürüklenerek şuan bulunduğu noktaya gelmişti. Ama hikayenin tuhaf olan kısmı burası değil, adamın kıyafetleri ve kamera kayıtlarıydı.
Kıyafetlerdeki tuhaf nokta, adamın kıyafetlerinde herhangi bir kesik izi yoktu. Sanki önce bıçaklanmış daha sonra kıyafetleri giydirilmiş gibiydi. Gömleğine bulaşıp dışarıya sızan kan olmasaydı adamın yarasından haberdar olmamız uzun sürebilirdi. Adam öleli olsa olsa en fazla on saat ancak olmuştur. Güvenlik kamerasındaki incelemeler doğrultusunda adamın başka yerde öldürülüp de buraya getirilmesinin hiç oluru yoktu.
Heykelin tam önü kör noktada kaldığı için orayı göremesek de cesedin bulunduğu nokta kamerada gayet net bir şekilde gözüküyordu. Adam dediğim gibi sert bir kuvvet tarafından itilmiş ve bir metre kadar sürüklenmişti. Ama söz konusu kuvvetin ne olduğuna dair en ufak bir fikrimiz yoktu, çünkü o, cesedin aksine kör noktada kalıyordu. Dahası sürüklenme anında adamın yüzüne doğru parlayan yeşil ışığın bir anda var olup, yine bir anda kaybolmasıydı. Bu da kamera kayıtlarındaki tuhaflığı önümüze sergiliyordu. Eğer adamın üzerindeki açık bıçak yarasını görmemiş olsaydım muhtemelen ilk tahminim elektrik çarpması olurdu. Ama adamın bıçak yarası hatta - yaranın genişliğine bakacak olursak muhtemelen - kılıç yarasının varlığı ölümün tamamen elektrik kaynaklı olduğu tezini çürütüyordu. Yine de otopsi sonuçları çıkmadan bir yargıya varamıyordum.
Herhangi bir boğuşma, ayak veya parmak izi vs... İkinci bir şahsın varlığını iddia edebileceğimiz hiçbir şey yoktu. Çok tuhaf bir davaydı şuan karşımdaki.
Ellerinde ceset torbasıyla benim cesedi incelememi bekleyen sağlık ekiplerine başımla işaret verdim ve cesetten uzaklaştım. Şimdilik yapılacak şeyler, maktulün kimliğini belirleyip ailesine ulaşmak, otopsi raporlarını bekleyip olası şüpheli listesi çıkarmak ve sorgulamaktan ibaretti.
"Arif!" diye seslendim sabah buraya birlikte geldiğim mesai arkadaşıma. Konuştuğu Olay Yeri İnceleme memurundan ayrılarak bana doğru geldi.
"Buyurun komiserim?"
"Direkt Adli Tıbba git. Yaranın içinde kumaş olabilme ihtimalinden bahset, ona dikkat ederek incelesinler. " dediğimde tam selam verip gidecekti ki, tekrar durdurdum.
"Maktulün kimliğini tespit edebildiniz mi?" diye sordum.
"Maalesef komiserim, henüz kimliğini tespit edemedik." dediğinde başımı sallayıp gitmesi için işaret verdim. Arif yanımdan ayrıldığında sabah sıkı bir şekilde topladığım saçlarımın başımı ağrıtması sonucu at kuyruğunu çekiştirerek biraz bollaştırmaya çalıştım. Daha sonra arkamı dönüp Olay Yeri İnceleme ile konuşan savcının yanına gittim. Onun konuşmasını bitirmesini beklerken gözlerim cesedin artık olmadığı fakat kan izlerinin varlığını sürdürdüğü noktaya takıldı.
"Ne buldun Gonca?" bana yönelttiği soruyu duyunca gözlerimi mermer zemin üzerine çizilmiş, maktulün yerini ve pozisyonunu gösteren resimden alıp savcıya döndüm.
"Geniş ağızlı bir bıçakla, muhtemelen bir kılıçla, midenin altından bıçaklanmış. Fiil gerçekleştirilirken kurbanın kıyafetleri özellikle de gömleği üzerinde değilmiş. Kamera kayıtlarında sadece dün bütün günün aramalarını yaptık fakat maktulün müzeye girişine dair herhangi bir görüntü kaydına ulaşamadık. Ekiplerimiz daha geçmişe yönelik bir arama yapacaklar ama bu ihtimal biraz düşük çünkü müze sabah 08.00'de açılıyor ve akşam 17:00'da kapanıyor. Temizlik görevlilerine 2 saat içerisinde temizliklerini yapıp saat 19:00'da tamamen boşaltmaları söyleniyor. Müzenin içerisinde bulunan 4 güvenlik görevlisi her saat başı etrafı birlikte detaylıca arıyorlar. Yani maktul 24 saat kadar bir süre müzenin içinde saklanmış olamaz sayın savcım. Üstelik ceset en fazla 10 - 12 saatlik ve buraya taşındığına dair hiçbir iz yok." diyerek ufaktan bir giriş yapmış ve savcının soruları doğrultusunda cevaplarımı vererek yanından uzaklaşmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN SARNICI
Science Fiction21.yy'da İstanbul Emniyetinde görev yapan komiser Gonca Kandemir, bir sabah gelen bir cinayet ihbarıyla Yerebatan Sarnıcı'na gider. Gün boyu davayla uğraşması sonucu aklındaki soru işaretlerini gideremeyince soluğu yeniden cinayet mahallinde alır. G...