Yazım yanlışı olan pasajlara yorum bırakırsanız sevinirim. İyi okumalar.
Güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra bütün kızlar iş bölümü ile bir yerlere dağılmıştı. Bazıları sultanların odalarına temizliğe, bazıları mutfağa giderken benim de içinde bulunduğum bir grup da taşlığı ve yukarıda bulunan gözdeler katını temizliyorduk.
Tahmini saat 10.00 civarlarında bütün işleri bitirmiş, yıkanmak için sıra bekliyorduk. Her ne kadar dünden sonraki ilk duşumun kendi banyomda olmasını hayal etsem de işler yüzünden inanılmaz terlemiştim ve yıkanma teklifi bırakın hamamı derede bile olsa cazip gelirdi şuan bana.
Dünkü gibi sorularla karşılaşmamak için en son yıkanmayı bekliyordum. Hamamın kapasitesi yüksek olsa da bir oda dolusu kızı aynı anda yıkayabilecek kadar da geniş değildi. Aynı anda en fazla 10 - 12 kişi yıkanabilirdi tahminimce.
Ben son girmek istediğimi söylediğimde Reyhan ve Gülcan da sağ olsunlar beni yalnız bırakmayıp benimle birlikte sıra bekler olmuşlardı. Üstümdeki günlük kıyafet terden mahvolmuş durumda olduğu için onu çıkarıp kendi eskilerimi giyinmek istemiştim ama Gülcan izin vermeyip kendi kıyafetlerinden cicili bicili bir tanesini bana ödünç vermişti. Elbiseyi açıp detaylıca incelememiştim ama üzerindeki parıltılar şimdiden başımı döndürmüştü. Ben yakın akrabam ve yakın arkadaşlarımın düğünlerinden başka bir düğünlere katılmadığım gibi onlarda da en spor ve sade elbiseleri giyinmiştim. Şimdi böyle pullu payetli kıyafetler gerçek manada içimi daraltıyordu. Ama birkaç saat sonra kendi evimde ve pijamalarımın içinde olmanın hayalini kurarak bu daralmaya göz yumacaktım.
Banyo sırası bize geldiğinde geçen seferki odaya girip kesemi yine dikkatle sakladıktan sonra üzerimi soyundum ve havluyu vücuduma dolayıp dışarıya çıktım.
Bizimle birlikte üç kız daha girmişti hamama. Onlardan en uzak köşeyi seçip yıkanmaya başlarken üzerimdeki gözlerini umursamıyordum. Zaten bir süre sonra Gülcan ve Reyhan da yanıma geldiğinde üzerimdeki gözler de usulca köşelerine çekilmişti. Muhtemelen merak ediyor ama konuşmaya da yeltenmiyorlardı. Zaten geldiğimden beri Gülcan, Reyhan ve Mihriban kalfa dışında kimseyle herhangi bir muhabbetim olmamıştı. Açıkçası eksikliğini de çekmiyordum.
Hızlıca yıkanıp üzerimi giyinmek için odaya ilerlerken, Reyhan'ın sesini duydum.
"Helen?" sesindeki yaramaz tını beni gıcık edeceğini hissettiriyordu.
"Efendim." merakla başımı ona çevirmiştim.
"Elbiseyi giymek için yardım lazım olursa karşı odadayım." deyip güldüğünde gözlerimi kısarak yüzüne baktım.
"Gül gül. Elbet düşersin sen benim elime." deyip onun kıkırtılarını duymamaya çalışarak odaya girip kapıyı suratsız ifadem eşliğinde kapıyı yüzüne kapattım. Salak değilse anlardı herhalde. Kulağıma gelen desibeli yükselmiş kahkahayla gözlerimi devirdim. Salakmış.
Kurulandıktan sonra yine önce keseyi sardım daha sonra elimdeki mürdüm rengindeki iki parçadan oluşan elbiseye baktım. Nefesimi seslice dışarı vererek sade olan kadife parçayı üzerime geçirdim. Aslında kollarındaki dirsekten açılan tül detayları ve dikkat çekici rengi olmasaydı elbisenin bu parçası oldukça hoştu. Üstelik çıkarmamakta inat ettiğim iç çamaşırım sayesinde göğüslerim daha şekilli, göğüs dekoltem de fazla açık olmamasına rağmen daha güzel görünüyordu. Net fikrim, elbise güzeldi ve bana da güzel olmuştu. Beni asıl tedirgin eden bu elbisenin üzerine giyilecek olan parıltılı, elbiseyle aynı boyda olan yelekti. Kaçınılmaz sonu kabullenerek onu da üzerime geçirdiğimde karşımdaki aynadan kendimi süzdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN SARNICI
Science Fiction21.yy'da İstanbul Emniyetinde görev yapan komiser Gonca Kandemir, bir sabah gelen bir cinayet ihbarıyla Yerebatan Sarnıcı'na gider. Gün boyu davayla uğraşması sonucu aklındaki soru işaretlerini gideremeyince soluğu yeniden cinayet mahallinde alır. G...