"... Şu aptal şapkayı da çıkar artık kafandan. Müşteriler yüzünü bile görmüyor, pejmürde duruyorsun."
Görmesinler, amacım bu zaten. Siktiğimin müşterisi kahve almaya geldiği yerde tezgahtarın suratını görse ne olur görmese ne olur? "Tabii efendim, yarın takmam."
"Şu eski tişörtünü de değiştir."
Sinirlerimle oynuyordu. Yemin ederim sabrımı öyle bir sınıyordu ki, paraya ihtiyacım olmasa çoktan önlüğü çıkartıp o iğrenç suratına fırlatmış, ve kafenin kapısını çarparak çıkmıştım buradan.
Çıkmadan önce şu köşede oturan ve para ödediği için bana istediği kadar kaba davranabileceğini düşünen piçin de o sıcak kahvesini başından aşağı dökerdim. Sahi, düşünmesi bile içimi rahatlattı. Sadist biri değilim, birinin acı çekmesinden zevk almam.
Sadece kinci biriyim. Canımı sıkan birinin canını misli ile sıkarım.
"Neye gülüyorsun Jungkook? Sana bir şey söylüyorum, duyuyor musun?"
"Duydum efendim. Tabii, bir dahakine daha iyi bir tişört giyerim."
"İyi."diye mırıldanırken koca göbeği ve kısa boyuna hiç yakışmayacak bir şekilde giydiği takım elbisesinin cebine attı tek elini. "Ben diğer şubeleri denetlemeye gidiyorum."
Lütfen siktir git artık.
"Sen de diğer çalışan gelince çıkabilirsin. Neydi onun adı? Heh! Bogum."
Yakın bile değil, kıt beyinli.
"Beomgyu, efendim. Adı Beomgyu."
"Her ne boksa, o gelince çıkarsın. O velede de bir şeyler öğret artık, yerinde sayıklayıp duruyor. Böyle giderse kovacağım." Kapıdan çıkmak üzereyken, içeri girmesi için birine kapıyı tuttu. Müşteri olduğunu düşünmüştü büyük ihtimalle, ama hayır. Kapıyı tuttuğu kişinin Beomgyu olduğunu dahi bilmiyordu. Bu denli salaktı işte.
O sırada Beomgyu duydukları yüzünden beresi ve yüzünün çoğunu kapattığı atkısı ile beraber patrona döndü yüzünü ve çatık kaşları, şaşkın gözleri eşliğinde dalga geçer gibi baktı patronun suratına, onu şöyle baştan aşağı bir süzdü. Bu çocuğu cidden seviyordum. Bakışları tekrar tezgahın olduğu tarafı bulurken umursamadan adımladı buraya doğru. Bu sırada patron da çok şükür ki terk etmişti kafeyi.
Takım elbiseli adamlarından biri ona arabanın kapısını açtı ve o oturduktan sonra kendisi de şoför koltuğuna oturup terk etti bu sokağı. İnanır mısınız, sanki sokağa bir huzur geldi. Sanki kapkara bulutlar yerini aydınlık masmavi bir gökyüzüne ve güneşe bıraktı o defolup gittiğinde.
"Geç kaldığım için üzgünüm hyung." derken çıkardığı atkısını askılığa doladı, ardıdan beresini de çıkarıp uzun saçlarını serbest bıraktı Beomgyu. Yağan yağmurdan dolayı beresinin dışında kalan saç uçları ıslaktı. Elini saçlarına götürdü, ve iyice karıştırdı saçlarını o saçma görüntüden kurtulmak için. Ardından kafenin mavi önlüğünü kafasından geçirip bileğindeki ince siyah lastik toka ile de saçlarının bir tutamını at kuyruğu şeklinde topladı.
Gerçeği söylemek gerekirse, cidden göz alıcı bir çocuktu. Kafeye gelen bir çok kızın onun arkasından konuştuğuna şahit olmuştum. İyi bir fiziği, güzel bir yüzü, ve en can alıcı parça olarak çok beğenilen saçları vardı. Patrona demin attığı alaycı bakışların güveni de buradan geliyordu büyük ihtimalle.
Patron istediği kadar boş konuşsun, 'kovarım' diye tehdit etsin, Beomgyu'yu kovamazdı. O meşhurdu bir kere, üniversitede bile hep konuşurlardı, duyuyordum. 'Şu iki arka sokakta kalan siyah tabelalı kafedeki garsonu gördün mü?', 'Aynı anime karakteri gibi.', 'Ders çıkışı oraya gitmeliyiz'... Vesaire vesarie.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cardigan, tk
Fanfictionjungkook, onun yaralarını yıldızlamak isteyen taehyung'a bir türlü karşı gelemiyordu. •semeXseme