kot ceketle dans

4.6K 541 116
                                    

"Jungkook!" Kafeyi kapatıp evime gitmek üzere yürümeye başladığım yolda, her zamanki alışık olduğum sesle beraber durdum.

"Neredeyse bir ay olacak Jungkook. Hâlâ alışamamış olamazsın dönüş yolunu beraber yürümemize." Evet, neredeyse bir ay olacaktı. Taehyung haftalardır benim dibimde, yanımda çalışıyordu. Neredeyse Beomgyu'dan bile çok görüyordum onu. Hatta neredeyse demem saçma oldu. Kesinlikle Beomgyu'dan daha fazla görüyordum çünkü derslerde de benim yanım onun tapulu yeriymiş gibi yanımdan başka bir yere oturmuyordu.

Hatta bir keresinde, ondan önce gelip yer kalmadığı için benim yanıma oturan kişiden kalkmasını rica etmiş, garip bir şekilde de sözünü dinletmişti. Sürekli tekrar ettiğim gibi, garip biriydi Taehyung.

"Pardon. Aklımdan çıkmış."

"Aklına girmiyorum ki çıkayım Jungkook." Ha?

"Anlamadım?" bakışlarım omzumun üstünden ona dönerken kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Açık mavi kot ceketinin omuzlarındaki sırt çantasının önündeki küçük fermuarlı bölmeye ulaşmaya çalışırken odağı kesinlikle bende değildi. "Önemli değil, öylesine dedim."

"Olsun. Öyledine de demiş olsan merak ettim söylesene." Neden olduğunu bilmiyorum ama, güldü. Gözleri yok olana ve dişleri neredeyse sayılabilecek şekilde gözükene kadar güldü. Kıkırdama sesleri kulağıma dolarken o da çantasının önünden çıkardığı dolanıp düğüm olmuş kulaklığı çözmeye çalışıyordu.

"Neye gülüyorsun Taehyung?" Hâlâ bakışları beni bulmamıştı.

Uzun parmaklı ve kemikli elleri kulaklıkla uğraşmaya devam ederken gözleri önce yürüdüğümüz sokağın sonundaki parka takıldı, ardından da başını kaldırıp etraftaki apartmanları ve paslandıkları için sallanırken gıcırtılı sesler çıkaran dükkan tabelalarını inceledi sanki ilk defa görüyormuş gibi. "Çok heyecanlı gibi konuştun. Ona güldüm. İlk defa bu ses tonuyla konuştun da benimle." Cümlesinin sonunda bakışları beni buldu.

Ve yemin ederim, gözleri o kadar parlaktı ki, biraz mantıklı gelse demin baktığı ışıklı tabelaların bütün ışıklarını toplayıp gözlerinde anlık olarak parlattığına yemin edebilirdim.

Tamam, şu an hissettiğim şey garipti. Yine ve yine ne tepki vereceğimi, nasıl karşılık vereceğimi bilemiyordum. Sadece sanki bir avcuna alıp sıkıp bırakmış gibi garip tepki veren ve beynimi kullanmamı engelleyen kalbim, ve sanki düğümlenmiş gibi ses çıkarmama yardımcı olmayan bir dilim vardı.

"Yavaş yavaş öğreniyorum seni Jeon, farkında mısın bunun?" Farkındayım ve aslında sana izin vermek istemiyordum. Yine cevap vermedim.

"Duygularını belli etmeden yaşıyorsun. Hatta öncesinde, duygularını yaşıyor musun ona bile emin değildim." Söylediği şeyi başkası söylese büyük ihtimalle garipser ve karşılık verirdim, ama konuşan kişi o olunca artık altında kötü bir anlam olabileceği beni tedirgin etmiyordu. Sadece benimle arkadaş olmak istiyordu işte. Belki canı istediği için, belki bana acıdığı için... Sonuç olarak bir şekilde istiyordu ve bunun için adım atarken beni kırmayı hedef alacağını sanmıyordum. Bu yüzden de, başlardaki alıngan Jungkook büyük oranda gitmişti.

"... mutlu olduğunu da gördüm, patron kafenin kapısına kadar gelip acil işi çıktığı için girmeden geri döndüğünde çok mutlu olmuştun mesela. Dişlerini bile görmüştü- Hey! Sen dinliyor musun beni?" derken bir elini gözlerimin önünde sağa sola sallayıp ilgimi sözlerinde toparlamamı sağladı.

"Dinliyorum. Dinliyorum niye dinlemeyeyim?"

"Tamam madem dinliyorsun," elindeki kulaklığın girişini telefonunun girişine taktı ve eline aldığı tekini bana uzattı, "al bakalım. Bunu da dinle."

cardigan, tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin