"Kime bakmıştınız?" Karşımda duran sarı saçlı, güzel giyimli kıza bakarken kapının başında bekliyordum.
Tatil haftamız hâlâ bitmemişti ve kafedeki mesaimin başlamasına da daha yarım saat vardı, bu yüzden öğlen saatlerinde evdeydim. Tek başıma kafamı dinlerken keyfimin istediği kadar sigara yakıp sessizliğin ortasında başımı dinliyordum. Tâ ki kapım çalınana kadar.
Açıkçası başta Taehyung'un zile bastığını düşünüp, 'kafeye beraber yürüyelim hadi' diyeceğini falan sanmıştım, o yüzden de camdan bakmış ve ona 'bekle, geliyorum' demek için hazırlamıştım kendimi. Fakat dışarıda bekleyen birini göremeyince şaşırmadığımı söylesem yalan olurdu.
Şimdi ise karşımda, kapının diğer tarafında ellerini önünde birleştirmiş, öğretmeninin karşısında duran uslu bir öğrenci gibi pozisyon almış kızla göz gözeydim.
"Jeon Jungkook? Değil mi?" İşaret parmağını bana doğru yönlendirirken meraklı bir yüz ifadesi ile baktı bana.
"Evet?"
"Ben Rosanne." El sıkışmak için elini uzattığında başta tereddüt etsem de yüzümde hâlâ anlamamazlığımı belli eden bir ifade vardı. Kimdi, ve niye kapıma gelmişti?
"Ne için gelmiştiniz?"
"Babam için." Hâlâ tek kelimesini bile anlamlandıramıyordum.
"Neyden bahsettiğinizi anlamıyorum."
"İçeri girebilir miyim?" Bilmiyorum, girmeli misin?
"İşe gitmek için çıkacağım, fazla vaktim yok."
"Anlatacağım şeyler önemli. Babamız hakkında diyorum."
Babamız?
Babamız.
Siktir.
"Babamız?"
Derin bir iç çekti, ardından da ofladı ve ayakkabısının bağcıklarını çözerken gözlerinin önüne düşen saçlarını omzunun arkasına attı. Ardından tekrar sormaya ihtiyaç duymadan evin içine adımladı.
"'Girebilirsin' demedim."
"Sormadım zaten." Yüzüme bile bakmadan omzuma çarpıp oturma odasına geçerken o kadar sinir bozucu bir şekilde konuşmuştu ki, ona kurulmadan duramamıştım.
Tamam, bu sinir bozucu benzerliğimiz sayesinde onunla genetik olarak bir bağım olduğuna emin olmuştum.
"Konuşmamız lazım."
"Konuş. Hızlı ol, dediğim gibi, yarım saat içinde işte olmam lazım."
"İşinden izin al o zaman."
"Alamam. Ne söyleyeceksen, hızlı ol yeter."
"Babamın yardımımıza ihtiyacı var."
"Siktirsin ordan." Derken sandalyenin üstünde duran ceketimi alıp kapıya yönelmiştim bile.
Onu dinlememe bile gerek yoktu. Min Jun'a beni gebertseler yine de yardım etmezdim. Ona daha 'baba' bile diyemiyordum.
"Ne saçmalıyorsun? Yardımımıza ihtiyacı var diyorum."
"Umrumda değil." Bana sinirlenmiş olacak ki yaslandığı koltuk kenarından kalkmış ve elimde tuttuğum ceketi sinirli bi şekilde çekmiş, diğer tarafa koymuştu. "Beni dinle."
"Ne kadar anlatırsan anlat, değişmeyecek."
"Babamı niye sevmiyorsun, Jungkook." Bana 'hyung' falan demesi gerekmez miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cardigan, tk
Fanfictionjungkook, onun yaralarını yıldızlamak isteyen taehyung'a bir türlü karşı gelemiyordu. •semeXseme