10. Bölüm Gerçeğin Düşü

18 2 0
                                    

"Lacy, sanırım bu kadar yeter" dedi Kayden, benden uzaklaşmaya çalışırken. Kolunu ısırmaya ve güzel kanını emmeye devam ediyordum. Dişlerimle açtığım yarıktan uzattığım dilimle mükemmel şekerin her damlasını emiyordum. Evet, şekeri içemezsiniz fakat ben onu içebiliyordum.

"Lacy, bu kadar yeter!" dedi Kayden sonunda beni geri iterek. Dişlerim onun açtığından çok daha derin bir yara açmıştı. Ben uzaklaşınca, yara hızla iyileşerek deri dokusunu kazandı.

"Susuzluğunu kontrol etmeyi öğrenmelisin" dedi Kayden.

Onlarla aynı dünyada yaşadığıma inanamıyordum. Sanki her şey uykudaymışım gibi geliyordu. Sanki tüm bu olanlar rüyaydı ve ben hiçbir şeye müdahale edemiyor gibiydim.

"Kayden, o halen susuz" dedi Austen. Çocukları benden uzaklaştırdılar. Dudaklarımı yaladım. Austen çocuklarla birlikte dışarı çıktı. Kayden yapması gerekeni biliyor gibiydi. Ceketinin cebinden içinde kan olan bir şırınga çıkardı. "Bunu ister misin?" diye sordu elinde sallayarak. Sadece şırınganın içindeki kana bakıyordum, aslında istediğim Kayden'ın kanıydı ama bununla da idare edebilirdim. Şırıngayı almak için atıldım fakat Kayden benden çok daha hızlıydı. O sırada Austen'ın Kayden'a yardım etmek için geldiğini gördüm. Kayden beni sabit bir şekilde tutmaya çalışırken, Austen omuzlarımdan bastırdı. Hareket edemiyordum.

"İyi geceler, benim tatlı, güzel kraliçem" dedi Kayden şırıngayı koluma batırırken. Kana bir şeyler karıştırmış olacaklardı ki hemen olduğum yere yığılıverdim ve çok huzurlu bir uykuya daldım.

Kulağıma Chopin'in Uvertürü geliyordu. Acaba kim çalıyordu? Kendimi çok ağırlaşmış hissediyordum ve güçlükle hareket edebildim. Sanki narkoz almış, yeni uyanıyordum fakat garip bir şekilde huzurluydum. Sanki yumuşacık bulutlarda uyuyup, dinlenmişim gibi hissediyordum. Sanırım bunun nedeni güzel kokulu, rahat yastıklar ve yatak takımıydı. Yastıklar o kadar yumuşak ve hoş kokuyordu ki başımı iyice içlerine gömdüm. Fakat benim tabutta olmam gerekmez miydi? Şimdi büyük ihtimalle Alacakaranlık'taki Bella'ya benzemiştim. Fakat Austen ve Kayden gerçek vampir dünyasının Alacakaranlık ya da diğerlerine benzemediğini söylemişlerdi. O halde gerçekten de tabutta olmam gerekmez miydi?

"Tabutta uyumayı mı tercih ederdin" dedi bir ses. Onun kim olabileceğini düşündüm bir an.

"Ben bu şekilde çok mutluyum" dedim, yastıklarıma gömülerek. Kalkmak istemiyordum, gözlerimi bile açmamıştım henüz. Sadece sesin kime ait olabileceğini düşünüyordum.

"Benim Mira" dedi.

Bense esnedim. "Elbette" dedim uysalca.

"Bana doğru dönüp, gözlerini açabilir misin?" diye sordu.

"Buna mecbur muyum?" diye sordum.

"Hayır, fakat bana baktıktan sonra da uyumaya devam edebilirsin" dedi.

Hareket etmekte güçlük çekiyordum. Mira dönmeme yardım etti. Gözlerimi açıp, yataktan kalkabilecek gücü bulmayı umuyordum. Birden vücudumun hafifçe havalandığını ve yeniden yatağa çakıldığımı fark ettim. Yine de halen kendimi sersemlemiş bir halde hissediyordum. 'Kim yaptı bunu?' diye düşündüm.

'Elbette, sana âşık olan vampirin Kayden!' diye çınladı beynimin içinde Kayden'ın düşünceleri.

'Çık aklımdan' diye düşündüm hemen.

"Fakat bunun için vaktimiz yok. Sydney ve James'le okula gitmek üzere hazırlanmalısın" diye mırıldandı Kayden kulağıma doğru.

Kulağıma dokunan tatlı nefesi içimi titretmişti. "Beş dakika daha" diye itiraz ettim. Sonra birden kocaman, güçlü kollar tarafından kucaklanıp, üzerimdeki örtülerin açıldığını fark ettim. Hemen gözlerimi açtım. Bir odadaydım. Aynı insan evimdeki odama benziyordu. Sadece renkler biraz daha koyuydu ve pencerelerde koyu kırmızı perdeler vardı. Aynı eski yatağıma benzer, çok güzel bir yatakta yatıyordum ve banyoya, jimnastik odama açılan kapılar vardı. Her şey aynıydı. "Bırak beni" dedim, kollarından kurtulmaya çalışırken.

Sen Olmadan AslaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin