17. Bölüm Büyükayı ve Kuyrukluyıldız

9 2 0
                                    

Hecate beni spiral bir merdivenden aşağı indirdi. Duvarlar çiçekler ve meşalelerle süslenmişti. Merdiven, küçük bir odaya iniyordu. Meşalelerin bizim hareketimizin rüzgârıyla titrediğini duyabiliyordum. Odanın ortasındaki taş masanın üzerinde küçük, altın bir kutu vardı. Masa aynı zamanda bir tür hasta yatağı gibiydi ve çok rahatsız görünüyordu. Hecate işe başladı. Ve bir sebepten ötürü onun aklını okuyamıyordum. Bir şekilde kendimi zorlayıp, bana karşı ne planladığını görmeye çalışıyordum.

"Masanın üzerine, karnının üstünde uzanır mısın lütfen? Ve elbiseni çıkarabilirsen, mührün sebep olduğu yarayı görebilirim" dedi.

     Hecate arkasını döndüğünde, tereddüt içinde elbisemin fermuarını çözdüm. Bu şekilde omzumu görebiliyordu ve elbiseyi tam olarak çıkarmama gerek yoktu. Bu sırada Hecate duvardan iki titrek meşale getirdi. Birini sütundaki altın yuvaya, diğerini de masanın yakınındaki yuvaya yerleştirdi. Sonra gidip altın kutunun önünde durdu. Cadı Kraliçe ellerini havada hareket ettirmeye başlayınca, kutunun kapağı yavaşça açılmaya başladı. Kutuda bir hayvan vardı. Ya da fareye benzer bir şey... Hayvanın vücudunda üç farklı renk vardı. Sarı, turuncu ve açık yeşil, kulakları uzundu, dört ayağı ve kürklü kuyruğu vardı.

     Hecate eline tahta bir çubuk alıp onu alevle yaktı ve hayvana değdirdi. Hayvan çığlığa benzer tuhaf bir ses çıkardı. Çubuğun ucundaki alev artık kırmızı ya da turuncu değil, kurşuni siyah renkteydi. Yavaşça yanıma geldi ve "Bu biraz canını yakabilir" dedi. Ben bir şey demeye kalmadan, çubuğu omzumdaki yaraya batırdı. Başta ne olduğunu anlayamamıştım; sonra acı yavaşça doruğa ulaşıverdi fakat hiçbir şey yapamıyor ve vücudumu hareket ettiremiyordum.

     "Trice'in kanı ateşle birlikte ölümcül bir zehre neden olur fakat kanı aynı zamanda tüm zehirleri temizler. Kara alev sendeki laneti yakacak ve Trice'in zehri için sana ayrıca ilaç vereceğim" dedi Hecate.

     Onu dinlemeye çalışıyordum fakat bunu güçlükle başarabiliyordum. Omuzum yanıyordu, sanki omzuma kızgın yağ dökmüşlerdi. Acıyı dindiremiyordum, her geçen dakika bir ömür gibi geliyordu ve daha sadece beş dakika olmuştu. Sonunda acı vücudumun diğer kısımlarına yayılmaya başladı fakat yayıldıkça acı azalıyordu. Sanki Edmonton alışveriş merkezinde tüm gün dolaşmış; tüm gün çalışmış ya da çok yorulmuş gibiydim.

     Hecate oturmama yardımcı oldu ve elbisemin fermuarını kapattı. "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. "Bu normal" dedi ve taş masadan inmeme yardım etti. Merdivenleri onun kucağında çıktım. Kim onun bu kadar güçlü olduğunu söylerdi ki?

     Yukarı, odaya çıktığımızda Molly ve Mira aralarında sohbet ediyorlardı. Geldiğimi fark edince hemen bana baktılar ve yeniden hayata döndüğümü hemen anladılar. Hecate beni kucağından indirip divana yatırdı. Kendimi grip olmuş gibi hissediyordum, tüm vücudum kırılıyordu.

     "Nasıl şimdi?" diye sordu, Molly.

     "Şimdi iyi fakat biraz dinlenmesi gerekiyor. Müdahale sırasında vücuduna aldığı zehri atabilmesi için ona ilaç vereceğim ve elbette çok fazla kan içmesi gerekecek. Bu şekilde Trice'in zehrini atması kolay olur."

     Molly, yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına atarak düzeltti. Bu sırada Hecate tüplerdeki sıvıları küçük bir şişede topladı ve küçük kahverengi bir çantaya koyup Mira'ya verdi.

Sen Olmadan AslaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin