iki

507 81 76
                                    

Bilgisayar klavyesinin yanağıma bıraktığı izlerle kafamı kaldırıp alarmımı kapattım. Gerçekten, daha ikinci gündeydim ve şimdiden tüm enerjimi tüketmiş gibi hissediyordum.

Uyku moduna geçmiş ekranımı açıp karşımda bulunan KDQ Holding ve Bağlantıları adlı sekmeyi kapattım. Dün gece neyi araştırdığımı tam olarak hatırlamasam da bugün için hazırlıklı olduğumu düşünüyordum.

Yine son saniye otobüse yetişmiş ve yine aynı senaryo ile karşılaşmıştım. Lanet olsun... Buna alışacağımdan korkuyordum.

Şirkete geçmek amacıyla yaya geçidinde beklerken siyah bir Porche'nin alana hızla girip kapının önünde durmasını izledim. Tahmin ettiğim gibi, siyah takım elbiseli bir adam sakin tavırlarla aracından inmişti.

Merhaba Bay Yang, bugün nasıl hissediyorsunuz?

Dün bana iğrenmiş bakışlar atan güvenlik, şimdi aynı kişi değildi; patronunun etrafında gezinen minik bir kuklaya dönüşmüştü.

Onların arkasından ben de girdim. Gözlüğümü usulca burnumda oynattıktan sonra onunla aynı asansöre binmek için ufaktan adımlarımı hızlandırmıştım. Beni fark etmemişti, komik olanı ise ondan uzun olmamdı; dikkatini çekmem gerekirdi. Neyse ki son saniyede asansöre yetişmiştim.

Benim dışımda, burada bir kadın ve yanında sekreteri olduğunu düşündüğüm başka bir kadın vardı. Küt saçlı kadın nefes vermeden konuşmasını sürdürüyor, siyah saçlı adam yalnızca önüne bakıyordu. Sekreterin önemli şeylere vurgu yaptığını sanıp konuşmalarına kulak kabarttığım sırada patronun oflamasıyla kadın zırvalamayı kesmişti. Evet, benim böyle bir sekreterim olsaydı onu çoktan kovmuştum.

"Efendim, Bay Harper ile olan görüşmenizden sonra da basın bizim için-"

"Bana bunları daha önce haber vermen gerekirdi. Hepsini zaten biliyorum."

"Ü-üzgünüm efendim. Siz dün gelmeyince-"

"Masanda bulundurduğun bilgisayar bana mail atman için. Bulduğun her vakitte Solitare oynaman için değil..."

Bayılmıştım. Bu senaryoya bayılmıştım. Küt saçlı kadının oyunculuğuna da 10 üzerinden 100 puan verebilirdim hatta. Nasıl da gözleri dolmuştu öyle, kıyamam. Hayır ciddiyim, ağlamamak için kendini sıktığını görebiliyordum; başarıyordu da.

En üst kata geldiğimizde sessizliğin getirdiği tuhaf havanın ardından asansörden çıktık. Sekretere ufak bir bakış atmış, beni fark etmesiyle kafamla selam vermiştim ancak bana boş bir bakış atıp ilerlemişti. Yanımda azarlanmaktan utanmıştı demek.

"Günaydın, Sam!"

"Günaydın."

"Sana kahve aldım, nasıl seviyorsun bilmiyorum ama latteyi herkes sever diye düşündüm."

Önce önümde, masamda duran kahveye, ardından da Jisung'un gülümseyen suratına baktım. Beynimden ufacık, minicik bir lanet savurup ben de gülümsedim.

"Ah, çok teşekkür ederim. Latte severim."

Yalandı. Şekerli veya sütlü kahve içmez nitekim nefret ederdim. İçenlerin de "Kahve severim," diye ortalıkta gezmelerine sinir olurdum.

Kahvesini ani bir hareketle bana uzattı, ilk başta afallasam da çabucak kendimi düzeltip kendi bardağımı onunkiyle tokuşturdum.

"Bugün Song Jiwoo gelemeyecekmiş," dedi dudaklarını bardağından ayırırken. "Onun işleri bana kaldı, bu akşam meşguldüm oysaki."

Bu hareketlerinin sebebi buydu demek. Gülünçtü. Hayır, her şeye gülesim geldiğinden değil; insanların kendi çıkarları için ne dolaplar çevirebileceğine yakından şahit olup asıl olayı anlamadığımı sanmalarıydı gerçekten komik olan. Ki Jisung da şaşırtmamıştı. Latte=Kalan işleri yapmak.

heavydirtysoul - hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin