sekiz

329 52 75
                                    

Dış kapıyı aralayıp burnuma dolan toz kokularıyla bir süre orada bekledim. Sonunda kulağımdan tamamen kaybolan motor sesine güvenip yeniden sokağa çıktım.

Kravatımı çözmeye karar vermiştim. Arabama vardığımda elimde tuttuğum çantamla beraber onu da arka koltuğa attım.

Görsele kıyasla berbat olan isim hafızamı yoklamaktan vazgeçtim ve navigasyonuma yollamış olduğum konumla beraber derin bir nefes vererek ilerlemeye başladım.

Belki oyuna daha fazla piyon eklemeyi isteyişim, belki böylesinin daha adil olacağını düşündüğümden, belki de sadece atmış olduğum yazı turada o ismin çıkmasındandı; kısacası bilmiyordum ancak onu seçmiştim. Her zaman turaya oynarım, basit bir insanımdır bu arada.

Cihazdan yükselen sesle yaklaştığımı anlayıp bir cadde aşağıya saptım ve bulduğum boşluğa aracımı park ettim. Karıştırdığım saçlarımla son defa dikiz aynasından kendime baktım ve çantama uzandım. Hazırdım.

''Bugün Jeongin ile konuşmak istiyorum, umarım beni dinler...'' Yol boyunca bana, sinirinin geçip geçmediğini sormuştu. Galiba beni müneccim sanıyordu. Ama hayır, birçok özelliğimin yanında insanların neler hissettiğini bilmek yatmıyor, Jisung. Belki bir gün.

Dış görünüşüyle -pek olmasa da- beklentilerimi karşılayan bu kafeye ilk defa geliyor fakat dizaynının verdiği sıcaklıkla yabancılık çekmeyeceğimi seziyordum. Etrafı süzmek için hemen önümde bulunan üç kişilik sıraya girdim ve beklemeye başladım. Birkaç öğrenci en köşedeki masaya yığdıkları kitapları açıp kapayarak hararet dolu bir tartışma gerçekleştiriyor, sesleriyle birlikte yükselen latin müziğini bastırıyorlardı. Sahi, sonbaharda kimin aklına gelmişti bu playlisti çalmak?

Yine başka köşede bir çift, onların hemen önünde ise bir grup oturmuştu ve karşılarında da benim sevgili piyonum. Ya da ona bundan sonra Tura desem daha iyi olur, asla adını unuttuğumdan değil.

''Bir venti latte ve americano, lütfen.''

Latte için isim soran garsona keskin bir bakış atarak uzandığım bardakları sağ elime alıp yukarıda tutarak masalara ilerlemeye başladım.

''Bir kahve molasına ne dersin?''

''Sam?''

Evet, benim. İnsanlar beni görünce neden cin çarpmışa dönüyor, acaba yüzümde bir şey mi var?

''Oturabilir miyim?''

Bir şey söylemek yerine bilgisayarını kapatıp yanına bıraktığım kahveye uzanmıştı. Ben de latte konusunda yanılmadığım için yine iğrenmiştim. Latteyi herkes sever, öyle değil mi?

''Burada ne arıyorsun?''

Tura'nın bana getireceklerini. Anlarsın ya?

''Çalışmak için sakin bir kafe arıyordum, burayı da ilk defa görüyorum,'' dedim. Masanın üzerine serili dosyalara göz gezdirerek devam ettim. ''Sen burayı mesken tutmuşsun anlaşılan.''

''Çok değil, sadece perşembe günleri geliyorum. Ama alışkanlık oldu, burada rahat hissediyorum... Anlarsın ya.''

Kafamı salladım. Onun da konu açmaya olan hevesinden veya sadece gerilmiş olmasından parmaklarını bardağının üzerine vurup duruyor, benimle gerekmedikçe göz teması kurmuyordu. Tanrım, galiba gerçekten yüzümde bir şey var.

''Ben dil çalışmaya gelmiştim ama bakıyorum da senin işin uzun sürecek. İstersen yardımcı olabilirim.''

''Ah, anlar mısın ki?''

heavydirtysoul - hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin