altı

366 61 41
                                    

Karıncalanmaya başlayan ayaklarımı, uç kısımları yıpranmaya yüz tutmuş spor ayakkabımın içinde oynattıktan sonra lattemden uzunca bir yudum alıp beklemeye başladım. Zamanın geçip geçmediğini kontrol etmek için de 3 senedir çıkarmadığım saatimi kolumda döndürüp usulca ilerleyen ibreleri izliyordum.

Hadi ama beklemekten ağaç oldum.

"Oo bakın burada kimler varmış?"

Hayır, hayır! Beni burada bulmuş olamazlar, değil mi?

"Benim gözlerim yanlış görmüyor değil mi, durun yakından bakalım bir de..."

Lise hayatımın kabusu olan 3'lüydü bunlar. Hiç değişmemiş, tavırları ve kötülüklerinden hiçbir şey kaybetmemiş gibilerdi. Onları bir daha asla görmeyeceğim için seviniyordum, ta ki bugüne kadar.

"Ne o Jisungie? Hatırlamadın mı bizi?"

Cevap vermedim, gözlerimin önüne yeniden doluşan tüm zorbalıkları bunu yapmamı engelliyor; masanın altında kalan dizlerimin birbirine çarparak sarsılmasına sebep oluyordu. Ben, yine o günlere mi dönecektim? Yeniden ezilen, enayi, beceriksiz Jisungie mi olacaktım?

"Okuyorsun galiba, büyük adam mı olacaksın yoksa Sungie," dedi içlerinden en kısa boylu olanı. Bunu söylerken diğerleri de onun gibi gülüp masamın etrafındaki sandalyelere yerleşmeye başlamışlardı. "Hangi üniversitedesin bakalım? Söyle de arada ziyaretine gelelim."

"Dilini mi yuttun?!"

Bir diğeri bunu sesinin tonunu yükselterek söylemiş, masanın altından bacağıma hafifçe bir tekme atmıştı. Gözlerimin dolduğunu, vücudumun tamamen titrediğini hissediyordum.

"Ben... Ben-"

"Arkadaşlarını da getireceğini söylememiştin."

Bu, oydu. Gerçekten oydu. Neden bu kadar geç kalmıştı ki?

Siyah saçlı çocuk, zorbalarımın yanına yaklaşıp önlerinde dikilmişti. İçimden bir sorunun olduğunu anlamış olması için dualar ediyordum zira eğer ağzımı açacak olsaydım ağlayabileceğimden korkuyordum.

"Sizi daha önce okulda görmedim, Jisung ile nereden tanışıyorsunuz?"

"Ah, biz zaten mahalle arkadaşlarıyız," diye bir yalan uydurdu kısa boylu olan. Gözlerini ondan kaçırıp duruyordu, korkmuştu. Gerçekten korkmuş olabilirler miydi? "Geçerken gördük bir selam verelim dedik."

"Anlıyorum ama izin verirseniz Jisung ile çalışmamız gereken bir ödevimiz var."

"Tabii, buyrun," diye mırıldanıp ayaklandılar. Dönüp bana bakmadılar bile. Neredeyse topuklayarak çıkmış olduklarından artık emindim; üç zorba, Yang Jeongin'den korkmuştu.

"Onlar gerçekten arkadaşların mıydı," dedi bir süre sonra. Tam karşıma oturmuş ağlamak üzere olan beni izlemeye koyulmuştu.

İki gün önce, hocamızın verdiği ödev sebebiyle beraber çalışacağımız için tanıştığım bu çocuğun karşısında böyle görünmek istemiyordum. Hiç arkadaşım yoktu; o iyi birine benziyordu yalnızca biraz fazla soğuk gibiydi fakat ben tanıştığımız o gün iyi arkadaşlar olabileceğimizi hayal etmiştim bile.

Ancak bu şekilde değil. Jeongin, benim eskiden zayıf ve aciz biri olduğumu bilmemeliydi. Öyle olursa benden, uzaklaşırdı, değil mi? Ya da çok daha kötüsü; beni kullanırdı, belki?

Lakin çok geçti; geçmişi arkamda bırakabildiğimi sandığım bunca zaman boyunca sadece akmak için sabırsızlanan gözyaşlarım sonunda özgürlüğünü ilan edercesine yanaklarımdan süzülmüştü. Jeongin'e onlar tarafından gördüğüm tüm fiziksel ve sözlü şiddetler ile bunların karşısında korkup sustuğum zamanları anlatıvermiştim.

heavydirtysoul - hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin