28#Lunapark

20 2 0
                                    

Multimedya: Lana Del Rey 'you can be the boss'
(Aşırı aşırı aşırı derecede Su ve Ateş vibeı veren bir şarkı. Su'nun bu şarkıyı Ateş'e mırıldandığını halay edebiliyorum 🤤)

(Su Karlı)

Aybüke ile gülmeye devam ederken kapı açıldı yavaşça. Adar yavaş adımlarla içeri girdiğinde Aybüke'nin sırtı kapıya dönük olduğu için giren kişiyi görmemişti ve muhtemelen kapının sesini de duymamıştı ki hâlâ gülmeye devam ediyordu. Gözlerim Adar'a kaydığında yüzünde eşsiz bir tebessümle Aybüke'yi izlediğini gördüm. Ellerini pantolonunun cebine koymuş ve kafasını yana eğmişti. Kahkahalarım yerini geniş bir gülümsemeye bıraktığında gözlerim doldu. Şu hayatta en yakın olduğum kişi, tüm hayatımın arkadaşı Aybüke beklediği aşkı sonunda bulmuştu anlaşılan. Adar nefes bile almıyor gibiydi, sanki ses çıkarırsa büyü bozulacak ve Aybüke gülmeyi bırakacak gibiydi.

Neyse ki ona gerek kalmadan Aybüke kendi kendine durdu ve yavaşça ayağa kalktı. Yanıma yaklaştığında alnıma normalde yapmasına asla izin vermeyeceğim bir sulu öpücük bırakıp geri çekildi. Yüzümü buruşturup kolumla alnımı silerken ona laf atmamayı başarmıştım. Aybüke bu hareketime gülerken koltuğa oturmak için arkasını döndüğünde hâlâ büyük bir aşkla ona bakan Adar'ı gördü. "Adar?" dedi ne zaman geldiğini sorarcasına. Adar hiçbir şey söylemeden omuz silkti ve küçük adımlarla Aybüke'ye yaklaştı. Aybüke'nin sırtı bana dönük olduğu için yüz ifadesini göremiyordum ama heyecandan kalbinin durmak üzere olduğuna adım kadar emindim.

Adar, Aybüke'nin tam önünde durduğunda bir elini yanağına yaslarken boşta kalan yanağına sert ve uzun bir öpücük bırakıp geri çekildi. Aybüke'nin aldığı derin nefesin sesini ben bile duyarken gülmeden edemedim. Adar ise gülmemek üst dudağını dişlemiş ve yavaşça bırakmıştı. Bu yaptığı ise sadece Aybüke'nin bir kez daha iç çekmesine neden olmuştu. Ben sesli bir şekilde gülerken Adar hızla konuşmaya başladı, anlaşılan sevgilisinin utanmasını istemiyordu.

"Sevgilim, ailene uğrayalım mı?" diye sordu. Neyse ki Aybüke bu sefer iç çekmemişti. Aybüke ona bir şey demeden önce kafasını hızla bana çevirdi. Gülerek onaylarcasına kafa salladığımda mutlulukla önüne döndü ve "Hadi gidelim." dedi sevinçle. Adar bana bakıp başıyla zarif bir selam verdikten sonra "Geçmiş olsun." dedi ve birlikte çıktılar odadan.

(Birkaç gün sonra)

Canım sıkıldığı için telefonumu elime aldım ve bloguma girdim. Bir sürü mesaj vardı, uzun zamandır paylaşım yapmadığım için insanlar beni özlemiş olmalıydı. Onları daha fazla bekletmek istemediğim için hızla bir yazı yazmaya başladım.

'Ölmemek ve yaşamak aynı şey değildir hiçbir zaman. Nefes alıyorsanız ölü değilsinizdir ama yaşamak için bu yetmez. Yaşamak için sevgi gereklidir, aşk gereklidir. Sever ve sevilirseniz yaşarsınız. Sevgiyi ve aşkı hiç tatmamış biri günlerini geçirmiştir sadece, oysa seven ve aşık olan yaşamıştır bu hayatı kimsenin yaşamadığı kadar. Ben ise hiç ölmedim fakat şimdilerde yaşadığımı hissediyorum hiç olmadığı kadar.'

Yazıyı paylaştıktan birkaç dakika sonra yine telefonumun delirmesine neden olacak kadar bildirim gelmeye başlamıştı. Bildirimleri umursamadan telefonu sessize alıp yatağın ayak ucuna fırlattım ve birkaç gündür yanıma gelmeyen Ateş hocanın kapıdan girmesi için dua etmeye başladım. Kafamı havaya kaldırıp dua ettikten sonra kapıya baktım. Kapı kolu yavaşça hareket ettiğinde şaşkınlıkla kafamı tekrar yukarı çevirdim. "Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim."

GÜNEŞİN KAHİNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin