Arkada İspanyolca bir şarkı çalarken ve kalçamı savura savura dans ederken kahvaltı hazırlıyordum. İlkay sabah alışveriş yapıp gelmişti ama yatağa kahvaltı getirememişti. Zira o yokken uyanmıştım ve sürpriz yapmasına engel olmuştum.
Ayrıca çocukluğumu çizdiği resmi salona asmıştı. Gördükçe yaralarım iyileşiyordu sanki.
"İlkay!" diye seslendim duvarı izlemeyi bırakıp yanıma gelsin diye. Yaptığım krepi tavaya dökmekle meşguldüm o esnada.
"Güzelim!" diye yanıtladı beni. "Efendim müstakbel karım. Söyle sevgili sözlüm, müstakbel nişanlım."
"Şımarma hadi, kahvaltıya."
Gözlerinin içi parlaya parlaya bana bakıyordu. Hemen arkamda olduğunu hissettiğim için dönerken korkmamıştım. Bu yüzden elimdeki hamur kabını da düşürmemiştim.
"Önce seni yesem?" dedi ellerini belime atarak. "Şöyle güzelce öpsem... Olmaz mı?"
Başımı iki yana salladım. "Biraz daha yemek yemezsem bayılacağım. Hatta daha kötüsü."
"Neymiş daha kötüsü?"
"Zayıfladığım için yüzük, parmağımdan düşüp gidecek."
Bu söylediğim onu durdurmadı. "Hmmm..." diyerek dudağımı öptü bunun yerine. Küçük küçük bir sürü öpücük kondurdu ve ben 20'den sonrasını sayamadım. Kenara kayıp masaya doğru ilerlediğimde peşimden geliyordu. Çoktan pişmiş olan kreplerden birine bal sürüp üzerine meyve eklerken o da beni taklit etmiş, ama bal ve meyve yerine peynir sürmeyi tercih etmişti.
"İnsanlar ikiye ayrılır gerçekten." dedi. "Bu pankek değil. Tuzlu şeylerle yenir."
"Buna girersek menemen soğanlı mı soğansız mı kavgasına tutuşuruz."
"Menemen soğanlı mı soğansız mı?" Ciddi ciddi sorduğu için krepimden bir ısırık aldım.
"Kim nasıl yaparsa öyle yenir. Ben nasıl yaparsam öyle yemek zorundasın."
"Resmen kaçış!" diyerek isyan ettiğine kalkıp ocaktaki krepi çevirdim. Sonra "Bugün okula gitmem lazım." dedim. "Öğleden sonra önemli bir dersim var."
"Bırakırım seni."
"Gerek yok, ben-"
"Müstakbel karısını her gün okula bırakıp okuldan almayan da ne bileyim yani." diyerek çayına uzandı. Ve ben de tezgahta duran, yarısı içilmiş olan kahveyi aldım avuçlarıma.
"Bugünlük tamam." dedim ona ayak uydurarak. "Sonuçta müstakbel karını çok yordun ve bacaklarını hareket ettirmeye hali kalmadı. Ama sonra olmaz."
"Bakarız orasına."
Güldüğümü saklamak için arkamı döndüğümde "Sabah avukatı aradım, markete giderken." dedi. "Çizim yaptığın yerdeki güvenlik kameralarını alacağız. Bu sayede zamanında benden alınan ödülü geri alabileceğiz. Zaten mahkeme ertelenip duruyor."
Kahveden bir yudum bile alamadan yerine koydum. Benim yüzümden yaşanmıştı bunlar.
"Yüzünü asman için söylemedim." Sandalyenin sesinden anlayabiliyordum kalkıp yanıma geldiğini. "Ayrıca şu krem işi... Alerji olduğundan emin değilim. İçine bir şeyler katılmış olabilir. Bunu da kız arkadaşım olduğun için yaptılar. Yani o zaman kız arkadaşımdın, şu an müstakbel eşimsin. Kremi saklamıştım, avukata verip inceletmesini isteyeceğiz. Yani koz olarak kullanacağız. Davaya dahil olman gerekiyor."
Bunu kendim için yapmazdım ama İlkay için yapabilirdim.
"Olur." dedim. "İfade de veririm."
"Seni seviyorum." diyerek burnumun üzerine bir öpücük bıraktı. "Yani..." dedi gözlerime bakarak. "Gerçekten seviyorum."
Yüzümde yarım bir gülümseme belirmişti.
"Başka bir şekilde tanışmış olsaydık..." dedim sonra. "Nasıl tanışmış olmayı dilerdin?" Uzanıp krep tavasının altını kapatırken o da bana ressamsı bakışından atmıştı.
"Bir göl kenarı, belki deniz. Seni otururken çizmek isterdim uzaktan. Hatta resim yaparken çizmek isterdim. Sen de beni çizerdin belki, olmaz mıydı?"
"Olurdu."
"Sen nasıl isterdin?"
"Biraz daha analitik düşünüyorum ben." dedim gülerek. Gözüme gelen anlardan yalnızca birini seçerek döndüm ona. Ama benden önce konuşmaya başladı.
"Lütfen projende dış tasarım için birine ihtiyacın olduğunu düşünerek gelme bana."
İkimiz de kahkaha atarken "Saçmalama." dedim. "Mesela her gün aynı yerde olmak isterdim seninle. Sen çizim yapmaya gelirdin, ben ders çalışmaya. Uzun süre hiç konuşmazdık ama ben bir süre sonra ders çalışmayı bırakıp kitaplarıma senin resimlerini çizmeye başlardım. Sen de beni çizerdin mesela. Hoş olurdu. Sonra bir gün bu çizimlerimizi görürdük."
"Bence böyle tanışmamız daha güzel. Ne dersin?"
Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Biraz hızlı başladık, hızlı bitecek olmasından çok korkmuştum."
"Ah, kesinlikle hızlı bitti ama bu yalnızca sevgililik dönemi. Evliliğin daha uzun süreceğinden emin olabilirsin."
Gülümsedim gözlerine bakarak. "Nasıl aşık ettin kendine böyle?"
"Bilmiyorum, sen nasıl ettiysen öyle yaptım ben de. Hatta direndim de, olmadı. İyi ki olmamış ama."
Telefondaki şarkı başa sararken uzanıp omuzlarına sarıldım. İlkay da belimi sıkıca sarmıştı.
"Ayrıca böyle evlilik teklifi olmaz. 'I SAID YES!' diyerek paylaşım yapmadım. Fotoğraf çekmemiz lazım. Senin de paylaşman lazım ki herkes bilsin."
"Nasıl istersen güzelim." dediğinde sırıttım.
"Uzun ilişkinin sırrını çözmüşsün. Ne istersem isteyeyim bunu mu söyleyeceksin?"
"Kulağa kötü fikir gibi gelmiyor."
"Bence de." dedim iyice yaklaşıp burunlarımızı sürterken. "Harika bir fikir gibi."
♦
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedenimi Çiz (+18) Texting
Short StoryNeva_onat: Eminim sana pek çok kişi nasıl iyi bir sanatçı olduğunu söylemiştir Neva_onat: Ama ben sanatçı değilim ve kimse nasıl bir sanat eserine dönüşebileceğimi bana göstermedi Neva_onat: Yüzümü değil İlkay, bedenimi çiz