Ölüm...adı bile ıssız, tenha. Öldüğünüzü nasıl anlardınız? Ya da nasıl ölmek isterdiniz? Ölüm gibi bir sessizlik derler, ölüm gibi bir gidişti derler ama ölüm nasıl oluyor ki? Yaklaşık 2 yıl öncesinde ölmek için yalvardığım anlar olmuştu şimdiyse ölüme meydan okuyor ölmek istemiyordum. Yaşamak istediğim günler vardı, yaşatmak istediğim düşler vardı.
Bir rüyada gibiydim etrafta renk renk gül vardı. Ama ben beyaz gül severdim ve burada sadece beyaz gül yoktu. Neredeyim ben? Elime aldığım güllerden üzerime kanlar damlıyordu. Üstümde beyaz bir elbise vardı ve gittikçe kanla kırmızıya bulanıyordu. Hayır, acı hissetmiyordum. Canım yanmıyordu. Bağırıyordum ama kimseye sesimi duyuramıyordum.
İrkilerek uyanırken bir kriz geçirdiğimden habersizdim. Ağzımda bulunan oksijen maskesini çıkarmaya çalışıyor ve titriyordum. Bilincim yerinde miydi onu bile anlamıyordum. Kendimi o kadar kaybetmiştim ki hissettiğim sadece şiddetli bir titremeydi. Bir yerlerde yaram vardı ama nerede olduğunu bile bilmiyordum.
Kendime geldiğimi hissediyordum yavaş yavaş. Ne kadar süre geçmişti bilmiyordum.
"Uyandı, doktor bey uyandı sonunda." Diyordu biri başımda. Gördüğüm şeyler belli belirsizdi. Her şey bulanıktı.
"Beni duyabiliyor musunuz?" dedi adamın biri doktordu sanırsam.
"Hı hı." Diyebildim zorlukla.
"Bu gece de yoğun bakımda kalsın durumunu izleyelim yarın normal odaya geçirelim." Dediklerini duydum son olarak. İstediğim tek şey uyumaktı kendimi çok yorgun hissediyordum.
Yarı uykulu yarı uyanık bir haldeydim fakat söylenenleri duyuyordum.
"Sevgilim... çok özledim seni. Sesini duymayı, sana sarılmayı, saçlarını kokusunu içime çekmeyi. Bir hafta oldu... ben bir haftadır senin sesine hasretim Karamel. Bak daha bir sürü şey yapacağız seninle. Koskoca bir hayatı birlikte paylaşacağız. Sen bir ayağı kalk bak bir daha sana karşı çıkmayacağım. Seni çok özledim." Duyuyordum aslında onu ama konuşmak için hal bulamıyordum kendimde.
Gözlerimi açtığımda dünkü odada değildim. Kendimi daha iyi hissediyordum. Burası daha ferahtı. Etrafıma baktığımda Anıl'ın koltukta uyuyakalmış olduğunu gördüm. Gözaltıları mosmordu, çok yorulmuş olmalıydı.
Bir süre etrafı inceledikten sonra hemşire odaya girdi ve ona sessiz olması gerektiğini işaret ettim. Durumuma bakması için doktoru çağıracağını söyleyip gitti. Doktor odaya girdiğinde o da aynı hassasiyeti gösterip ilk başta Anıl'ı uyandırmadı.
"Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?" diye sordu doktor.
"Nasıl hissetmem gerekiyor tam olarak?" diye bir soru yönelttim ona, bana ne olduğunu bile tam hatırlayamazken nasıl hissedebilirim ki?
"Ağrınız var mı?" diye açıkladı.
"Biraz."
"Değerleriniz normal gözüküyor, ağrınızın olması da gayet normal. Ertesi akşam isterseniz taburcu olabilirsiniz." dedi doktor ve hemşireyle birlikte çıktılar.
Aradan geçen birkaç dakika içerisinde Berk, Derin ve Deren üçlüsü odaya girmişler ve Anıl'ı da uyandırmışlardı.
" Oğlum biz seni kızın başında dur göz kulak ol diye koyduk değil mi? Sen uyuyorsun olmaz böyle." dedi Berk onu kınayarak.
"İçim geçmiş bi anlık." dedi Anıl mahcup bir ifadeyle.
"Ben kaç gündür uyuyorum?" diye sordum merakla. Önce derin bir sessizlik oldu ve birbirlerine baktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK AYNA
Romansa"Hiç kitap okumazdı o seni okurum o bana yeter kitap gibi kadınsın zaten derdi. Ama bilmezdi ki onun lügatindeki hiçbir söz benim kırıklığımı anlatabilecek cinsten değildi." "Sahaflardan alınmış eski, yıpranmış ama buna rağmen hala ayakta duran kita...