Kendime ne zaman geldiğimi hatırlamıyordum tek bildiğim ölmeyi bile beceremediğimdi. Ben ölmeyi dahi beceremeyen bir zavallıydım. Saatlerdir boş tavanı izliyordum. Bileklerime bakmaya cesaretim dahi yoktu kendimde. En son ona aşık olduğumu söylemiştim ve ölmediğime göre bu yaptığım en büyük hataydı.
"Sude'm, Karamel'im... Nasıl hissediyorsun?" diye sordu içeri girdiği gibi. Gözleri kızarmıştı ağlamış mıydı o? Bana değer verdiğini elbette biliyordum ama bu kadarını beklemezdim doğrusu."Hiçbir şey hissetmiyorum." dedim ama aslında bir çok duyguyu hissediyordum. Kızgındım ona, kırgındım ona ama ona bu kadar bağlanmam da benim suçumdu.
"B-ben çok üzgünüm... Ben gerçekten çok üzgünüm. Ne demem gerektiğini bilmiyorum, sana karşı nasıl davranmam gerektiğini de bilmiyorum. Ben... Senin ne halde olduğunu, ne halde olabileceğini hiç düşünemedim." diye pişmanlıkla konuşuyordu ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyordu ki.
"Bir şey söylemene gerek yok Anıl. Beni fark edemediğin için benden özür dilemene gerek yok. Beni sevmediğin için benden özür dilemene de gerek yok. Ben alıştım artık ya cidden." diye umutsuzca konuştuğumda kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Neye bu kadar şaşırmıştı ki?
"Sude beni dinlemeyecek misin?"
"Hayır, seni duymak istemiyorum. Seni görmek istemiyorum. Çık git artık hayatımdan!" diye bağırmaya başladığımda sinir krizi geçiriyordum galiba. Elime ne geldiyse yere fırlatmaya başladığımda önce ne yapacağını bilemedi ardından hemşireyi çağırmaya gitti.
" BIRAKIN BENİ, BENİ BIRAK DEDİM!"diye bağırmaya devam ediyordum hemşireler ve doktor beni sakinleştirmeye çalıştıkça. Anıl odanın dışından bakıyordu çaresizce onun yüzünden bu haldeydim onun yüzünden bu kadar kırılmıştım. Hiç mi düşünmemişti benim duygularım da olabileceğini?
3 gün sonra...
Ayçin ve Derin'in tüm ısrarları yüzünden Anıl'a birlikte Şanlıurfa'ya gidiyorduk. İyi değildim ve iyi bir bakıma ihtiyacım vardı. Bir süre uzaklaşmam gerekiyordu ama bunu Anıl'la yapmamalıydım. Onunla oldukça ölü kelebek mezarlığı kalbimde canlanmalar meydana geliyordu ve ben bunu istemiyordum. Uçakta koltuklarımız yan yanaydı. Ben her zamanki gibi cam tarafında oturuyordum. Birçok kez uçağa binmiştim ama her binişimde korkuyordum o da bunu bildiği için beklentiyle bakıyordu bana. Korktuğum zaman güvendiğim kişilerin elini tutardım çünkü.
"Korkularımla başa çıkabilirim." dedim soğuk bir sesle.
"Sude yapma ama hiçbir şeyi bilmiyorsun. Yapma kurbanın olayım."
"Evet, ben hiçbir şeyi bilmiyorum ama sen her şeyi biliyorsun."
"İnadın tuttu yine..." dediğinde uçak sallanmıştı ben de korkuyla elini tutmuştum, birden gülmeye başladığında ne yaptığımı anlayıp elimi hemen geri çektim.
"Gülme şöyle."
"Kızdığında çok tatlı oluyorsun, gözlerinden ateş çıktığını sanıyorsun ama yanılıyorsun tatlım."
"Anıl! Sus istersen!"
"Neden? Neden konuşmama fırsat vermiyorsun? Ben böyle çok mu mutluyum sanıyorsun? Yıllardır kalbimi ait olduğu yerden sürgün etmek çok mu güzel? Neyse ya sen zaten yine beni dinlemeyeceksin boşa yoruyorum kendimi. O gördüğün her şeyi gerçek sanmaya kafanda kurmaya devam et." dediğinde ne demek istediği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bir şeyleri ima ediyordu ama ne olduğunu anlamıyordum.
"Sen ne demek istiyorsun?"
"Söylemiyorum ben de küstüm oldu mu?" dediğinde kıkırdadım.
"Çocukluk yapma."
"Sen ne yapıyorsun peki?"
"Yapmam gerekeni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK AYNA
Romansa"Hiç kitap okumazdı o seni okurum o bana yeter kitap gibi kadınsın zaten derdi. Ama bilmezdi ki onun lügatindeki hiçbir söz benim kırıklığımı anlatabilecek cinsten değildi." "Sahaflardan alınmış eski, yıpranmış ama buna rağmen hala ayakta duran kita...