12

481 57 58
                                    

Wonwoo birkaç gününü Mingyu tarafından gönderilmiş üç koruma ile geçiriyordu. Her anında yanındalardı ve bu biraz canını sıkmaya başlamıştı. Ne kadar gerek olmadığını söylese de dinlemiyordu Mingyu.

Şimdi ise oturmuş kalan davaları ile ilgileniyordu. O gün Yoon Jeonghan tarafından duyduğu şeyler kafasını rahatlattığı için rahatça odaklanıyordu artık. Gerçi güvenip güvenmediğini kendisi bile bilmiyordu daha. Nedense bu olayın sonunda kötü bir şey olacak gibi hissediyordu.

Odasının kapısı açıldığında içeri giren bedene bakmak adına kafasını kaldırdı Wonwoo. Genel Müdür Bay Kim yanına gelmiş ve ukala bir tavırla masanın diğer yanındaki sandalyelerden birine oturmuştu. Wonwoo onun her hareketini dikkatle izleyip elindeki kalemi bırakıp açıklama beklercesine baktı. "Dinliyorum" dedi.

"Canımı sıkıyorsun Jeon Wonwoo" bir şey demedi genç olan. Sadece, Bay Kim denen adamın sinir olacağını bildiği bir şekilde gülümsedi ve arkasına yaslandı. "Neden?" diye sordu. Gözleri bir an olsun ondan ayrılmazken ciddiye almadığını belli eden ifadesine büründü.

"Başarım sizi neden bu kadar sinirlendiriyor Bay Kim?" adam attığı kahkahadan sonra Wonwoo'ya döndü. Genç olan kaşlarını kaldırıp sorusuna bir cevap istercesine baktı. "Her şeyin canımı sıkıyor Jeon Wonwoo. Sadece başarın değil"

"Her şeyimin canınızı sıktığını yeterince biliyorum" dedi ve doğrulup masaya dirseklerini koydu. Hafifçe eğilip fısıldadı. "Hem de beni öldürmek isteyecek kadar sıktığını" bir gülümseme sunup geri çekildi. "Ne saçmalıyorsun?"

Karşısındaki adamın ne kadar zeki ve profesyonel olduğunu biliyordu Wonwoo. Bu yüzden ona göre oynamayı seçti ve omuz silkti. "Anladığınızı biliyorum Bay Kim" dedi soğuk bir tavırla. "Ayrıca, benden aldığınız davanız sonuçlanamayacak gibi sanki?" alay ediyordu.

"Kendi ellerinizle benden aldığınız davada bir adım bile ilerleyemediğinizi duydum, üzücü" dudaklarını birbirine bastırdı ve oturduğu yerden kalktı. "Sen çok zeki bir insansın Jeon Wonwoo ama aynı zamanda kirli oynuyorsun"

"Ben sadece konuştuğum insanlara birer ayna oluyorum. Siz nasıl oynuyorsanız ona göre oynuyorum" adımlarını cama çevirip ilerledi ve vazo içinde duran çiçeklere bakmaya başladı. Solmaya başlayan kırmızı gülün yapraklarını okşamaya başladığında duyduğu şeyle histerik bir gülüş sundu.

"Davayı senden alma sebebim sonuçlanmayacağını bildiğimdendi"

"Ya da" dedi ellerini cebine koydu ve oturan bedenin karşısında geçti. "Tek istediğin ilginç bir vakayı alıp dikkat çekmek ve adını duyurmaktı" hiddetle ayaklanan adama bakarken tepkisizliğini koruyordu Wonwoo. "Haddini aşma Jeon Wonwoo!" adamın yükselen sesiyle kaşları çatıldı. Ona doğru bir adım atıp yakasını kavradı.

"Asıl sen haddini aşma Kim Taeho" dedi. "Bütün pisliklerini biliyorum" adamı bırakıp geri çekildi. Gözlerindeki korku her türlü okunuyordu ama hala tehditler savurmaya devam ediyordu.

"Gününü göreceksin Jeon Wonwoo. Ben de senin nasıl biri olduğunu biliyorum" alayla güldü ve tekrar ellerini cebine koydu. "Hiç değilse senin gibi sapık biri değilim" dedi.

"Haddini aşıyorsun. Sana bu sözlerini ödeteceğim"

"Sadece senin yaptığın gibi kirli oynuyorum Kim Taeho" gülümsedi ve masasının üzerinde duran silahına uzandı. "Hakkımda bir şey duyarsam, o zaman sadece pisliklerini gün yüzüne çıkarmakla kalmam" bir adım atıp tetiğini çektiği silahın namlusunu adamın kafasına dayadı. "Beynini uçururum"

Soğuk bakışları gibiydi sesi. Hala korkmasına rağmen bu kadar cüretkar davranan adam ölüm korkusu yüzünden titriyordu ve Wonwoo'ya yalvarmak için hazırlanıyordu. Bir anda açılan kapı ile bakışlar o yöne döndüğünde Seungkwan içeri girmişti.

red eyes dark night -minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin