19

400 48 26
                                    

Wonwoo elini tuttuğu bedenle birlikte yürümeye devam ediyordu. Bu sefer sessiz bir şekilde arkadan yürüyen kendisi değildi. Mingyu'nun soğuk eli, avuçları arasında ısınırken gözlüklü olan arabanın önünde durdu ve nefesini dışarı verdi. "Neden susuyorsun?" diye sordu. Mingyu tuhaf bir şekilde hala sessizdi. Omuz silkip sevdiği adamın gözlükleri arkasındaki koyu kahvelerine baktı.

"Sessiz kalmak iyi geliyor bazen" Wonwoo da sessizliği seçtiğinde Mingyu'nun bir şeyler söylemek istediğini fark etti. Aklından geçenleri az çok tahmin edebiliyordu bu yüzden bu konuyu sonraya sakladı ve yanağına uzandı. Uzun olanın teni soğuktu. Saçları dağılmıştı ve gözleri her an ağlayacak gibi duruyordu. Wonwoo derince yutkundu sadece. Onu ilk kez böylesine dağılmış görüyordu. Yarım saat öncesine kadar sinirden deliren adam şimdi çocuk gibi karşısında dikiliyordu.

"Mingyu" diye mırıldandı adını. Üzgün hissediyordu Wonwoo. Nedense Kim Taeho denilen adam öldüğü için içi hiç de rahat değildi ve ek olarak Mingyu'nun bu hali temelli canını sıkıyordu. Baş parmağıyla yanık tenlinin yanağını okşadı usulca. İsminden sonra bir şey demedi. İçi titredi, soğuk hava tenlerine işledi ve Wonwoo sadece onun yüzünü inceledi. Yanağındaki ve burnunun ucundaki benlere öpücük kondurdu.

Duygularını çok fazla göz ardı ettiğinin farkındaydı ama bu elinde değildi. Ona haksızlık ettiğini düşündü bir anlığına. Hayatı boyunca kimse, Wonwoo için hayatını tehlikeye atacak kadar ileri gitmemişti ya da ölmemesi için bir şeyler yapmadı. En basitinden "ölmeni istemiyorum" bile dememişti. Hayatına aldığı herkes illa bir çıkar için onunlaydı. Kimisi adı için, kimisi yüzü için, kimisi de sadece para için vardı ve Wonwoo aşk konusunda berbattı.

Derince yutkunup kollarını Mingyu'ya sardı. Diğerleri hala depodaydı ve onları dışarıda bekleyeceklerini söyleyip oradan çıkmışlardı. Kim Taeho'yu öldürmesi gereken kişi değil de Wonwoo'nun öldürmesi bir anlığına herkesi şaşırttı ama bu zaten bekledikleri bir şeydi. Mingyu o an her ne kadar kızmak istese bile bir şey demedi. Wonwoo hakkında verdiği kararı sorguluyordu sadece.

Gözlüklü olan, Mingyu'nun sert kokusunu ciğerlerine doldururken yorgun bir şekilde nefesini dışarı verdi. Kafasını uzun olanın omzuna koyup gözleri kapattı sadece. Mingyu da kollarını Wonwoo'nun beline sardı ve onun kendisine yaptığı gibi kafasını omzuna koydu. Dakikalar geçti, ikili aynı şekilde durmaya devam etti. Wonwoo kalbinin deli gibi hızlı atışını hissediyordu. İçinde fırtınalar kopuyor ve bilmediği bir dilde bir şarkı çalıyordu. Şarkı kendisini o fırtınanın içinde uçuruma doğru sürüklüyordu sanki. Aşağı düşecekti ama bundan korkmuyordu.

"Seni seviyorum" diye bir mırıltı ulaştı kulaklarına. Mingyu kafasını boynuna gömerken mırıldanmıştı. "Yeni hayatın zor olacak Wonwoo" sesi ağlamaklı çıkıyordu. "Ölmeyi istediğin çok fazla gün olacak ama başka seçeneğim yoktu. O an seni öyle görünce aklımdan geçen tek şey seni kaybetmemem gerektiğiydi" Wonwoo geri çekilip esmer olana çevirdi bakışlarını. Mingyu'nun kolları hala belinde sarılıydı.

"Benim yanımda olduğun sürece bunların bir anlamı yok" dedi sadece. Tek bir cümle uzun olanın hafifçe gülümsemesine neden oldu. Wonwoo uçurumdan aşağı düştü, Mingyu da peşinden atladı.

Dudaklarını usulca Mingyu'nun dudaklarına bastırdı ve birkaç saniye sonra geri çekildi. "Bunu düşünme artık Mingyu. Seni üzgün görmek istemiyorum" uzun olanla birlikte arabanın kaputuna yaslanıp diğerlerini beklemeye başladılar. Hava soğuktu ama üşümüyorlardı. Az önceki sarılmaları onlara yetmişti sanki.

Geçen dakikaların ardından Soonyoung ve diğerleri yanlarına geldiğinde bakışları ikiliyi süzdü ve ellerindeki eldiveni çıkardı. Buz gibi havaya rağmen sadece gömlekle duruşu Jeongyeon'un üşümesine neden oluyordu daha çok. "Bıraksak da burada çürüse mi?" sunduğu fikirle bakışları gözlüklü olana kaydı. "Elbet birileri bulur"

"Olabilir" dedi Wonwoo. "Biraz acele mi etsek? Sizin gibi değilim ben" Jeongyeon'un söylediği şeyden sonra Jiya elindeki ceketi ona uzattı. Mingyu'nun ceketi oluşunu umursamadan aldı ve hızlıca giydi. "Gerçekten bırakacak mıyız?" arkadaşına baktı Wonwoo. "Fena fikir değil aslında. Elimizdekiyle de Soonyoung ilgilenir" kafasıyla Jiya'nın tuttuğu bedeni gösterdi. "Planda değişiklik yapmamız pek bir şey değiştirmiyor açıkçası. O artık sizde ve ben de amacıma ulaştım"

Wonwoo elindeki telefonu çıkarıp Seungkwan'a birkaç mesaj attı. "Elimdekileri o hayattayken kullanmak istiyordum ama öldükten sonra arkasından lanetler okunması daha cezbedici geldi" Jeongyeon hariç diğerleri anlamaz bakışlar sundu. "Çok kötüsün" Mingyu'nun söylediği şeyle gülümseyip ona baktı. "Kötüye hak ettiği gibi davranıyorum" dedi. Mingyu, gözlüklü olanı öpmek adına hareket edecekken durdu ve diğerlerine baktı.

"Her neyse, gidelim" dedi Wonwoo. "Gidelim de, benim içim rahat değil Wonwoo. Bir şeyler olacak gibi hissediyorum" ona döndü savcı olan. "Bir şey olmayacak. Davayı sonuçlandıracaksın ve bu iş kökten çözülecek"

"Herkes işkillenecek"

"Uzun sürmeyecek benden iyi biliyorsun. O davayı devam ettirmek demek hepimizi ifşa etmek demek. Neler olduğunu biliyorsun. Artık bilen kişilerim sayısı üçe yükseldi ve bu seni de tehlikeye sokuyor, her iki yönden hem de" Jeongyeon yanında durduğu Soonyoung'dan bir adım uzaklaştı. "Korkma" dedi gömlekli olan. "Yapacak olsam en başında yapardım" diye ekledi ve Wonwoo'ya döndü. "Dönelim o zaman, Jeongyeon da orada uzun zamandır yok"

"Eve gideceğimi söyledim"

"Bu arada" Wonwoo gözlüğünü düzeltti. "Telefon sinyallerimiz" o an herkes sessizce nefes alarak Wonwoo'ya baktı. "Ten onları halledecek rahat olun" dedi. "Ten mi?"

"Taylandlı olan?" Soonyoung'un sorusundan sonra kaşları çatıldı. "Nereden tanıyorsun?" diye sordu. Soonyoung elini ensesine atıp sırıttı. Sırıtışı her şeyi anlatırken göz devirdi Wonwoo. "Sizi sikik deliler" diye söylenip arabaya bindi.

"Düşündüğün gibi bir şey yok bazen öz istiyoruz para karşılığında" kendisini açıklamaya çalışan bedene bakıp camı açtı ve gözlerini kısıp baktı. "Joshua?"

"Birlikte-" camı tekrar kapatıp arabaya binen Mingyu'ya döndü. Jiya, Soonyoung'un söylediği şeyden sonra katille birlikte diğer arabaya bindi ve Seungcheol'a teslim etmek adına önden gitti. Soonyoung ise Jeongyeon ile birlikte arabaya bindi. "Eve mi gideceksin?" Jeongyeon dikiz aynasından kendisine bakan bedene bakıp kafa salladı. "Tuhaf bir gün ve aklımda bir ton soru var. Uyusam iyi olur"

"Soru mu?" Mingyu'ya döndü bakışları. "Evet. Soru"

"Ne sorusu?" Jeongyeon nefesini dışarı verdi ve arkasına yaslandı. "Siz kimsiniz, neden bu herife yardım ediyorsunuz, gerçekten vampir misiniz, ya da en basitinden neden Wonwoo?" Soonyoung rahat bir tavırla arkasına yaslandığında Wonwoo arabayı çalıştırdı.

"Hangisinden başlasam bilemedim" Jeongyeon yanında oturana döndü. "Wonwoo'ya yardım etmemizin tek nedeni kanı ve Mingyu. Gerçekten vampiriz sanırım" Mingyu göz devirip arkasındakine döndü. "Yol boyunca konuşma Soonyoung, lütfen"

"Sen çok üzüyorsun beni"

"Kafasını daha çok karıştırıyorsun" Soonyoung bir şey demeyip gömleğini düzeltti sadece. Wonwoo arabayı sessizce kendi evine doğru sürerken Jeongyeon'un telefonu titredi. Önce telefonda olan bakışları dikiz aynasından Wonwoo'ya çevrilmişti.

"Kim Taeho" dedi. Bakışları tekrar ekrana döndü. "Hayatımda gördüğün en iğrenç insan"









-
Bu bölüm biraz şeydim

Duygusal

Neyse finale yaklaşıyoruz gibi hazır olun

Neyse finale yaklaşıyoruz gibi hazır olun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Enayinim jeon wonwoo

red eyes dark night -minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin