HOPE LARSEN,
Bazen fedakarlık bir çözümdür. Sana zarar vermesi önemsiz kalır. O çözüm birine şifa olacaksa, zehri bizzat içinde barındıran sen olursun. Bu birazda vicdandır. Belki bir gün yaptıklarım yüzünden bana kızacak insanlar olacak. Ancak bugün bana doğru gelen, yarın bir başkasına yanlış geldi diye duracak değilim. Binlerce insanın, askerin durumu söz konusuydu.
Tam karşımda duran kehai'ye baktım. Gözlerinde ki şaşkınlık okunuyordu. Hemen ardında Fudo ve Edwin vardı. Şaşkınca bana bakıyorlardı. Aynı gerimde duran, halkıma ait insanlar gibi. Adish gibi. Bana çok kızacaktı ama elbet hak verecekti. Biliyordum.
"Hope!" Arkamda duyduğum gürlemeyle başımı ona doğru çevirdim. Adish öfkeli ama aynı zamanda şaşkın gözlerle bana bakıyordu. "Ne yapıyorsun? Sana ne olmuş böyle?"
"Kara büyüyü hiçbir güç alt edemez!" Diye bağıran Kehai ile dikkatimi ona verdim tekrar.
"Adamlarını geri çekme de görelim," dedim hızla. "Alt edebilir miyim yoksa edemez miyim?"
"Efendim doğru söylüyor," konuşan Edwin'di. "büyüye çok yakın duruyor ancak büyük ona dokunamıyor."
Kehai sinirle ona döndü. "Bu nasıl olabilir?" Diye kükredi. Siniri iliklerime kadar işlemişti. Gülümsedim ve Kalkan'ın içerisinden geçtim. Bunu yapmamda imkansızdı. Boynumda perla taşı olmasaydı tabi. "Sen!" Diye bağırdı Kehai. "Seni öldüreceğim!"
Onu takmadan yere indim ve gözlerimi kapatıp taşın büyüsünün beni yönetmesine izin verdim. Tek yapmam gereken onlara ne yapmak istediğimi düşünmekti. Kalkanı kaldırmak, büyüyü bozmak istiyordum. Sanki içimden bir güç ellerime toplanmış, gözlerimi de yakıyormuş gibi hissederken kalbime saplanan acıyı umursamadan zihnimde dolanan sözleri sarf etmeye başladım.
"Hope dur!" Adish hemen kalkanın diğer tarafındaydı.
Duramazdım. Durmayacaktım. Büyü güçlüydü ama Perla taşının gücü kadar değildi. Dizlerimin üstüne düşsem de durmadım. Tam o anda birkaç adamın çığlık sesini duydum. Saniyeler geçti, acı arttı. Ardından arka tarafımda adım sesleri duydum.
"Saldır!" Bu sesi biliyordum, bu ses Adish'in ordusunun komutanlarından birine aitti.
"Geri çekilmemiz gerek!" Dedi Fudo. "Kız çok güçlü, ölürüz!"
"Maalesef prens Fudo haklı," bu Edwin'in sesiydi. "Kralım yeterince korku saldık, geri çekilelim."
Sesler birer birer kulağıma dolarken vücudumda hissettiğim acı daha da artıyordu. "Hope!" Onun sesi kulaklarıma dolduğun da yutkundum. "Hope ağlıyorsun, canın yanıyor, değil mi? Hope bırak!"
"Yapamam." Dedim acıyla. Çok mu canım yanıyordu? Bu taşın gücünü yönetmek zordu, öyle güçlüydü ki benim gibi bir amatör onu kullanmak için ancak onun gücünün esiri olması gerekiyordu. Belki de buradan nefes alarak çıkarmayacaktım ancak bu olacaksa, Kehai de nefes alamazdı. Buna izin vermezdim.
"Hope gitti Kehai, büyüsü de onunla gitti. Bak birkaç asker var, bırak artık. Hope yalvarıyorum bırak!" Alnı alnıma değdiğinde içimde ki güç daha da büyüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİZA VÂRİSİ
FantasíaBirbirine düşman iki boyut. Kaybolan çocuk. Bilinmeyen vâris. Ve araf... Ruhların verdiği büyük bir savaşta, iyilerin ama en çokta insanların kazandığı bir dünya. Yıllardır süren düşmanlık, karmaşa, lanetler ve sonuçlar. Kartlar yeniden dağıtılıyor...