Hızla doğrulup ayağa kalktım. Utancımdan yerin dibini arıyordum. Bilin bakalım ne eksikti. Konumu!
Az kalsın öpecektim adamı. Şey! Aslında fena da olmazdı.
Dış kapıya yaklaştığımda onun güzel tonlu sesini duydum. İçim bi hoş oldu.
"Duru..." Şöyle seslenmeliydi aptal! Ona tekrar tekrar aşık olan bir kalbim vardı. Yazıktı!
"Küçük, beklesene!"
Durdum ve arkama sakince döndüm.
"Küçük?" İğrenir gibi çıkmıştı dudaklarımdan. Gözlerimi yavaşça kapatıp hızlıca açtım. Bu birkaç saniye sakinleşmem için yeterliydi.
Şeytanı bile kıskandıracak bir gülüş yerleşti dudaklarıma ve bakışlarımı aşağı indirdim. Daha doğrusu Sinan'ın aşağılarına... Anladınız.
"Alındım, gücendim Sinan abi. Ben de küçük desem hiç hoşuna gider mi?"
Sinan ağzı açık bana bakarken ben de gelecekte bütün paramı botoksa yatırmayı dert etmiyor gibi kaşlarımı çattım.
Dert ediyordum.
Ama şu an geri adım atamazdım. Neyse parası verirdim.
Bakışmamız devam ederken ikimizin de yüz ifadesi değişmedi. Az önce kurduğumuz cümleler kafamdan tekrar tekrar geçti. Abi kardeşlikten cinsel şakalara geçtik. Bizim geleceğimiz olur gibiydi.
Bir boğaz temizleme sesiyle koridordan bize doğru ceketini giyerek gelen abimle Sinan birkaç adım benden uzaklaştı.
Ben kazanmıştım ama hiç hoşuma gitmedi. Böyle aşkın ıstırabını sikeydim!
Onlar birbiriyle konuşurken tam kapıya elimi atıyordum ki aklıma tatlıları unuttuğum geldi. İkisine de bakmadan kilere doğru ilerledim.
"Duru, biz çıkıyoruz. Kimse bilmiyor Sinan abinin geleceğini gidip günün anlam ve önemini değiştirelim."
Sağdan soldan gelmemeliydiniz. Abim olduğu için demiyordum; çok şerefsiz insandı. Laf arasında Sinan'ın abim olduğunu yine hatırlatmadan geçmedi.
Zeynep'i de ona nah ayarlardım!
Bugün kuzenimiz Selma'nın kız isteme ve sözü bir arada olacaktı. Selma'nın Ali abiyle evlenmesini benden hariç kimse istemiyordu. Sorun Ali abide değildi. Selma'nın müstakbel kaynanasının tavırları ve sözlerine herkes ayar oluyordu.
Bu izdivaca katkım büyüktü. Sevenleri ayırmayalım temalı konuşmalarımla babamı ikna etmiştim. Babam da amcamı ikna etmişti.
Sonuçta o kadar dedikodunun karşısına konulacak sevap ağırlıklarına da ihtiyacım vardı.
Ben tatlıları alıp gelene kadar onlar çoktan gitmişlerdi. Ben de zaman kaybede kaybede amcamların evine geçtim.
Niye acele etmeliydim ki?
Salondaki kalabalığın aksine oluşan sessizlik tüylerimi diken diken ederken erkeklerin toplandığı bölüme kısa bir bakış attım. Abim, Sinan ve Hakan abi yan yana oturuyordu. Sinan'ın bakışlarının bana dönmesiyle hemen mutfağa doğru topukladım. Şimdi takım elbisenin üstüne ne kadar güzel oturduğuyla ilgili sayfalarca methiyeler dizip ayaklarının dibine düşemezdim. Şu an yapmak istediğim tek şey vardı. Bu da Sinan'ın yanında duran ve Ayşe'nin o koca poposunu bulunduğu sandalyeyi, alarak üstüne çıkıp Sinan'a kafa atmaktı.
Abisi ne demekti.
O upuzun boyundan utanmalıydı. Kahverenginin en güzel tonu gözlerinin ve onun güzelliğini saklamaya çalışır gibi uzadıkça uzamış kirpiklerinden de utanmalıydı. Ya yüzüne nazar değmemesi için kusur niyetine konulan gamzesine, aynada nasıl bakacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHENDİS ÇIKMAZI
General Fiction"Küçük, beklesene!" Durdum ve arkama sakince döndüm. "Küçük?" İğrenir gibi çıkmıştı dudaklarımdan. Gözlerimi yavaşça kapatıp hızlıca açtım. Bu birkaç saniye sakinleşmem için yeterliydi. Şeytanı bile kıskandıracak bir gülüş yerleşti dudaklarıma ve b...