altı

816 71 22
                                    

Sunghoon Heeseung'ın evinden çıkmış, kendi evine dönüyordu. Jake ile konuşmak için ertesi günü beklemeye karar vermişti. Okula erkenden gidecek, o geldiği gibi de onunla konuşacaktı.

Evinin sokağına girmek üzereydi ve o sırada önünden geçtiği markette kimin çalıştığını hatırladı. İçeri girdi. Hiç oyalanmadan kasaya gitti ve tahmin ettiği gibi Jake kasada müşteriyle ilgileniyordu. Kasaya yaklaştı ve önündeki müşterinin işinin bitmesini bekledi. Müşteri gittiğinde ve Sunghoon ilerlediğinde Jake yüzü asık bir şekilde ona baktı. "Jake, konuşabilir miyiz?" Jake tek bir mimik oynatmadan cevapladı. "Mesai saatlerimde işimi bırakamam. Eğer bir şey almayacaksanız lütfen sıradan çıkın." Sunghoon göz devirip arkasına baktı. "Sırada benden başka kimse yok. Hatta sanırım markette bile yok." Jake yüz ifadesini yine bozmadı. "Eğer bir şey almayacaksanız lütfen sıradan çıkın." Sunghoon hemen kasanın önündeki şekerlemelerden alıp kasaya koydu. Jake şekerlemeyi okuyucudan geçirirken Sunghoon konuşmaya başladı. "Jake ben özür dilerim. Bir kere kendimi açıklamama izin-" Jake soğuk bakışlarını Sunghoon'a çıkarıp sözünü kesti. "Beş yüz won. Poşet ister misiniz?" Sunghoon'u dinlemeyi düşünmüyordu bile.

Sunghoon şekerlemelerden bir tane daha alıp kasaya koydu. Jake bu sefer konuşmasına fırsat bile vermeden okutmuştu şekerlemeyi. "Bin won. Poşet ister misiniz?" Sunghoon sinirine hâkim oldu. Bu şekilde konuşamayacağını anlayınca marketten çıktı. Kapının önünde Jake'in mesaisinin bitmesini bekleyecekti. Marketin önündeki basamaklara oturup beklemeye başladı.

Oturduğu taş yüzünden mi yoksa canının sıkkın olmasından mı bilinmez ama üşüyordu. Bir saat kadar sonra market kapısının açılma sesini duyunca arkasını döndü. Jake dışarı çıkmıştı ama üstünde hâlâ marketin yeleği vardı.

"Aptal mısın sen? Evine gitsene! Üşüteceksin!" Jake onun için endişelenmeden edememişti. Aptal gibi bu soğukta taşın üzerinde oturuyordu. "Seninle konuşmadan hiçbir yere gitmiyorum." Jake göz devirdi. "Sanki seni affedip affetmemem çok umrunda da." Sunghoon ayağa kalktı. "Sen beni nasıl biri sanıyorsun? Tabiki de beni affedip affetmemen umrumda!" Jake kol saatinden saate baktı. Molasının son üç dakikasındaydı. Bunu da Sunghoon için harcamak kötü olmuştu. "Bak, yaptığımın kötü bir şey olduğunun farkındayım. Ve çok özür dilerim. Çok pişmanım. Ama bilerek yapmadım, yemin ederim." Jake Sunghoon'u durdurdu. "Cidden umurumda değil, tamam mı? Affetmişim gibi davran ve hayatına devam et. İşime dönmem gerek." Jake içeri dönmek üzereyken Sunghoon kolundan tutup durdurdu. "Jake. Lütfen, izin ver bitireyim." Jake yine kolunu Sunghoon'dan kurtardığı gibi hiçbir şey söylemeden içeri girdi.

Sunghoon sinirle başını geriye atıp derin bir nefes bıraktı. Ne yapacağını bilemiyordu cidden.

Sıkıntılı sıkıntılı eve döndükten sonra yorgunluğunun üstüne sıcak bir duş alıp işlerini halletti ve çok geç olmadan yatağa gitti. Yarın sabah erken saatlerde planları vardı.

---

Sunghoon otobüsü son anda yakalamış, okula gidiyordu. Normalden erken bir saatte gittiği için hava daha aydınlanmamıştı bile. Ayrıca bu saatte yol giden pek fazla kişi olmadığı için boş olan koltuklardan birine oturdu. Kulaklığını takıp çalma listesini başlattı. Evinden okula otobüsle bile yarım saat sürüyordu ve Sunghoon bu süreyi şarkı dinleyip dinlenerek geçirmeyi seviyordu.

Yarım saatlik yolun ardından okula varınca durakta indi ve okul binasına doğru yürümeye başladı. Hava yavaştan aydınlanıyordu. Görünenin aksine saat o kadar da erken değildi. Bu yüzden okul çoktan açılmış hatta bahçesinde birkaç öğrenci bile vardı.

Sunghoon kahvaltı yapamadığı için kantinden atıştırmalık bir şeyler alıp vakit kaybetmeden sınıfa çıktı. Çantasını sırasının yanına astıktan sonra kendisi de sandalyeye oturdu.

bet you wanna || heejakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin