on dört

520 56 38
                                    

"Siktir et arkadaşlığı." dedi Sunghoon karşısındaki dolgun dudakların üzerine kapanmadan önce.

Sonraki gün konuşmadılar. Ertesi gün de. Hatta ondan sonraki gün okulda bile. Sunghoon Jake'in onu görmezden geldiğini hissediyordu. Aralarında bir şey olduğu da yoktu hâlbuki. Sunghoon bunu düşünmüyordu zaten. Alt tarafı öpüşmüşlerdi. Jake'in bundan kaçacak biri olduğunu düşünmezdi.

"Sunghoon, Jake hâlâ bana kızgın mı? Baksana hiç konuşmuyor bizimle." Sunghoon Heeseung'a anlatmamıştı. Neden bilmiyordu ama anlatırsa hoş sonuçlanmayacağını hissediyordu. Sana kızgın değil, benden çekiniyor sanırım diyemedi o yüzden. "Sanmıyorum. Muhtemelen sadece ders çalışmakla meşguldür." Heeseung omuzlarını düşürdü. "Dediğin gibi, gerçekten kaba konuştum o gün. Gidip onunla konuşacağım. Kütüphanededir, değil mi?" Sunghoon ayağa kalkan Heeseung'ı durdurdu. "Evet de, rahatsız etme bence. O siniri geçtiğinde gelip seninle konuşur bence." Heeseung bir süre Sunghoon'a baktı. Ardından ikna olarak geri yerine oturdu.

"Sen konuştun mu hiç onunla? Taerae ile görüşüyor mu hâlâ?" Açıkçası üç gündür konuşmadıkları için bilmiyordu ama son konuşmalarından çıkarabilirdiği kadarıyla hâlâ konuşuyor olmalıydılar. "Sanırım. En son öyleydi yani." Heeseung kaşlarını çattı. "Ya şimdi de onunlaysa? Sunghoon onu bulmamız lazım." Endişeli gözüküyordu.

Sunghoon istemeye istemeye başını salladı. Jake'i gördüğünde aralarının garip olmasından korkuyordu.

Heeseung önde Sunghoon arkada kütüphaneye geldiler. Kütüphanede sürekli çalışan insanlar ilk zamanlar onları gördüğünde şaşırıyorlardı ama artık alışmışlardı. Çünkü neredeyse her boşlukta Jake'in peşinden kütüphaneye geliyorlardı.

İçeri girip etrafa bakındılar ama Jake burada değildi. Her yere baktılar ama anlaşılan Jake kütüphaneye gelmemişti. Etraftakileri daha fazla rahatsız etmeden dışarı çıktılar. "Kantinde olabilir mi?" Heeseung omuz silkti. "Olabilir. Bakalım." Ardından bir kat daha inip okul binasından çıktılar ve kantine girdiler. Tahmin ettikleri gibi Jake buradaydı. Ama yalnız değildi. Karşısında, onlara arkası dönük oturan, artık her kim varsa sanırım dünyanın en komik olayını anlatıyordu çünkü Jake gülmekten yerlere yatmak üzereydi.

Heeseung'ın arkasından bile tanıdığı bedenle kan beynine sıçradı. Hiç düşünmeden yanlarına ilerlerken Sunghoon da peşinden koştu.

"Kim Taerae."

"Lee Heeseung?" dedi dalga geçerek. Heeseung Taerae'ye onu her an yumruklayacakmış gibi bakarken Sunghoon araya girdi. "Aa siz de mi buradaydınız? Biz de kahve almaya gelmiştik. Malum derste uyuyorum hep, biliyorsunuz." Arkasından sahte bir kahkaha attı. Bu sırada Jake'in yüzüne bile bakmıyordu. Yüzünde göreceği ifadeden korktuğundandı ama Sunghoon bunu kendine söyleyemedi.

Ama Jake oturmalarını teklif etti. Heeseung hiç ikiletmeden, Sunghoon birkaç saniye duraksadıktan sonra oturdular.

"Ne konuşuyordunuz? Dışardan bakınca çok komik bir şeymiş gibi duruyordu." Jake omuz silkti. "Hiç, Taerae öylesine bir anısını anlatıyordu." Taerae sırıtarak başını salladı. "O kadar da komik değildi ya." Jake itiraz etti. "Saçmalama, aşırı komikti. Müthiş bir anı." Heeseung kollarını bağladı. "Neymiş bu müthiş anı? Merak ettim." Taerae elini havada salladı. "Boş ver. Üşendim zaten tekrar anlatmaya." Heeseung göz devirdi.

Zil çalana kadar bir süre daha sohbet ettiler kantinde. Sunghoon pek dahil olmadı sohbete. Odaklanamıyordu pek. Heeseung bunu fark etmişti ama üstüne düşünmedi.

Zil çaldığında sınıfa döndüler ve Jake sanki onları hiç tanımıyormuş gibi öndeki sırasına oturdu ve onlar arkaya giderken bakmadı bile. Sunghoon sırasına otururken Heeseung dayanamadı ve Jake'in yanına gitti.

bet you wanna || heejakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin