Merhaba, kebeleklerim. Biliyorum, 7 ay gibi çok uzun bir zamandır bölüm yayımlamadım. Bu yüzden her birinizden ayrı, ayrı özür diliyorum. Ama eğer emek harcadığınız bir şeyin sonuç vermediğini siz de görseniz, sizin de o şeye karşı teşvikiniz kalmaz. Diğer bölüm çabuk gelecek diye bir söz vermiyorum çünkü bu oy sayısına bağlı. Sizleri seviyorum, öpüldünüz. İyi okumalarrr -Andrew'a dikkat. Aşık olmak yok!"
Bölüm: 13 -Geceden Kalma-
Ardından yumurtalar küçüldü, küçüldü, küçüldü. En sonunda da yok oldular. Etrafı sadece karanlıklar sardığında, bedenim yumuşacık bir şeyin üzerine bırakılmıştı. Gerisi Puf.
***
Göz kapaklarım çok ağırlardı, çok fazla. Onları bilmem kaçıncı kez açmaya çalışıyordum fakat bir türlü başaramamıştım. Bu sırada zihnim fazlasıyla yerine gelmişti ama vücudumdaki tüm ağırlık hala göz kapaklarımdaydı. En sonunda aralamayı başardığımda başıma keskin bir sancı girmesi ile inlemeden edemedim. Yaşamım benimle dalga geçiyordu resmen. Başımı tutup doğruldum. Etrafta dökülmüş şişeler boy gösteriyordu. Sancılarla savaşarak etrafa bakındım. Bir yatakta Zeynep diğerinde ise İrem yatıyordu ve üzerlerinde kesinlikle pijamaları yoktu. Gece olanların bir kısmı aklımdaydı ama kalan kısmı rüya mıydı gerçek mi bilemiyordum. Bir şeyler vardı ama yerine oturmuyordu. Çok içtiğimizi biliyordum ama yatağa beni kimin yatırdığı, Meriç'le Doruğun nereye gittikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu. Dün gecenin bir kısmı sisten ibaretti. Gece bizi yatağa yatırıp, Meriç'le Doruğu odasına götüren kişi, sabah erken uyanmayalım diye perdeleri çekmişti üstelik. Fazla düşünceli.
Bir lobi görevlisidir muhtemelen diye düşünüyordum. Ama onun odamıza girme izni olduğunu hiç sanmıyordum. Hele ki kızları kucaklayıp yatağına götürecek bir yetkisi olmadığından adım kadar emindim. Komedinin üzerindeki telefonum gözüme çarptığında eğilip onu aldım ve saate bakmak için ekranı açtım.
Oha.
Saat gerçekten 14:00 mıydı ben mi yanlış görüyordum? Görüşümü netleştirmek için gözlerimi ovalamam saatin değişmesini sağlamadı. Allah bilir gece kaçta yatmıştık. Ya da sızmıştık.
Hızlıca ayaklanıp kızları uyandırma girişimlerime koyuldum.
"İrem, Zeynep kalkın." Deyip ikisini de hızlıca dürttüm. Mırıldanarak bir şeyler söylediler ama anlamadım. Başım hala zonkluyordu. İkisi de gözlerini açtıklarında 'Ah başım' repliğini tekrarladılar. İçki içmek güzel de, şu baş ağrısı olmasa çok daha güzel olacaktı.
"Kalkın artık, saat iki!" diye söylendim. Şaşırma replikleri devam ederken ve kendi aralarında konuşurlarken banyoya daldım. Gece makyajımı temizlediğim için şanslıydım. Vaktimiz azdı ama duş almadan şuradan şuraya gitmeyeceğimi biliyordum.
Beyaz duşa kabine girmeden önce havlularımı asmayı ihmal etmedim. Otellerin en sevdiğim yanı her şeyi düşünmeleriydi. Duşumu alıp hızlıca banyo da kurulandım ve çıkardıklarımı giyindim. Buruş buruştu ama en azından ben temizdim. İçki kokusundan arınmış bedenim şimdi çikolata kokuyordu. Her zaman olduğu gibi. Sürekli kullandığım duş jelimin mini boyunu yapmaları çok işime gelmişti. Duştan çıkmadan, tek kullanımlık diş fırçalarından biriyle ağzımdaki iğrenç tattan kurtulmayı da ihmal etmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZÜCÜ
Teen FictionAileleri yakın arkadaş olan iki genç, Bodrumda geçen hayal gibi bir tatil, iki mükemmel yüzücü, damarlarında hızla akan şehvetli gençlik kanı, asla azalmayan gösteriş, 10 taş gibi genç, iki farklı grup ve bitmek tükenmek bilmeyen grup savaşları. ...