-Meriç Özkaya vs. Kerem Aral-

623 35 2
                                    

Selamm, geçen bölüm çok uzun zamanda çok az vote aldı. Bu beni gerçekten üzdü. Ama bölüm yayımlıyorum. Lütfen hikayemden vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Öpüldünüz, kebelekleriiim.

Bölüm: 11

Meriç Özkaya vs. Kerem Aral

Yarışmalar için provalara son hız devam ederken, günler sular seller gibi akıyordu. İlk provalarımızı tamamlamıştık. Günde iki-üç prova yapıyor zamanımız çoğunu ağaçlıkta geçiriyorduk. Her şey eskiden olduğu gibi devam ediyordu.

 Tek bir şey dışında. Her gün Andrew’le buluşuyordum. İlişkimiz, tam olarak bir ‘ilişki’ydi. Bu aralar en çok kullandığım kelime ‘Andrew’ olup çıkmıştı yahu. Ne olacağını hiç düşünmüyorduk. Birisi bizi görürse ne olacağını, duyarlarsa, öğrenirlerse başımıza neler geleceğini çok iyi biliyorduk. Ama, hiçbir şeyden haberimiz yokmuş gibi yaşıyorduk. Bunun olmasını seviyordum. Onunlayken mutlu olmayı, güvende hissetmeyi seviyordum.

Birisi bana, böyle bir şey yaşayacağımı söyleseydi eğer, kafayı üşüttüğünü düşünürdüm.  Ama öyle olmuyordu işte, birisi geliyordu ve hayatınızın içine giriveriyordu hiç izin istemeden. Hayır diyemiyordunuz. Hele ki, Andrew gibi şirin, yakışıklı, sempatik, komik, çekici, düşünceli  ve etkileyici biriyse.

Onunlayken, vücudum bana itaat etmeyi kesiyor ve Andrew nasıl isterse öyle davranıyordu. Hiç hissetmediğim şeylerin etkisine kapılıyor beni benden alıyordu. Aşkın var olduğuna inanmıyordum, diğerlerinden daha farklı sevmenin varlığına inanıyordum. Andrew’u diğerlerinden daha farklı seviyordum.

 Onun yanındaydım ve mutluydum. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözleriyle tüm suratımı taradı, hafifçe gülümsedi. Gülümsemesiyle, gülümsedim. Sıcacık bakışlarında, birden fazla duygu barındırıyordu.

Midemdeki kelebeklerden birkaçı diğer organlarımı es geçip kalbime saplandı.

“Bir sorun mu var güzelim?” diye sordu.

 “Hata yapıyoruz, değil mi?” diye sordum. Hata yaptığımızı biliyordum. İçgüdülerim bana bunu haykırıyordu. Kalbim her ne kadar içgüdülerimi sustursa da, bunu biliyordum.

Yüzümü avuçladı. Hayran olunası bir tonda konuştu.

“Eğer ortada bir hata varsa, hataların en güzeli.”

Nefesi yüzüme vuruyordu, Adem elması hareket etti. Gülümsemem genişledi. Andrew’un da gülümsemesi katlandı. Birbirimize baktıkça daha çok gülüyorduk.

Biraz daha yaklaştı bana, dudaklarını benimkilere bastırdı. Kalbim tekledi. Kesinlikle beni öldürüyordu.

“Hadi, güzelim gitmeliyiz.” Deyip belimden kavradı. Mızmızlanmalarım arasında adımlarına ayak uydurdum.

Resmen gizli, gizli buluşuyorduk. Gözleriyle dışarıyı kolaçan edip, çıkmamı bekledi. Gülümseyip yanından ayrılıp ağaçlığa doğru ilerledim. İçeriye inmeme Meriç yardım etti. Zaten ondan başka da kimse yoktu.

Anlaşılan yine evden kurtulmak için buraya gelmişti.

 Kafasını burada dağıtıyordu hep. Elektrogitarını eline alıyor, içindekileri bu şekilde dışarıya atıyordu. Bu da Meriç’in kaçış yoluydu işte. Benimki yüzmekken, onun ki elektrogitarıydı.

 Elektrogitarını yavaşça bir kenara bıraktı.

“Nasılsın, güzellik?”

“İyiyim, badboi. Ama senin pekiyi göründüğünü söyleyemeyeceğim.” Deyip direkt onu konuşturma çalışmalarıma başladım.

YÜZÜCÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin