Merhabalar. Farkındayım çok beklettim. Ama vote 10 bile değil şu anda. Okuyorsanız neden oy vermiyorsunuz anlamlandıramıyorum. Oy olmayınca yazamıyorum. Ya da yayımlamıyorum. O yüzden bölümü çok beklettim ama son derece uzun oldu. Her neyse bundan sonra kendim için yazacağım. Bu bölümü de 10 olmadan yayımlamamın sebebi bu. Keyifli okumalar, hala benimle olan kebeleklerim!
Arabada çalan şarkı: Teoman- Yağmur
Zeynep'in karaoke şarkısı: Model ft.Ozan Doğlu- Böyle Akşamlar
Andrew'un karaoke şarkısı: Kolpa- Kafam Senden Bile Güzel
Meriç'in karaoke şarkısı: Güntaç Özdemir- Benimle Yan
Dinlemenizi istediğim şarkı- Imagine Dragons: It's Time
Bölüm: 12
-Karaoke Bar-
Güneş bu gece çok geç doğacaktı.
Gökyüzünde ki sayısız dilek balonuna bakıp iç geçirdim. Andrew’a ait olduğunu bildiğim vanilya kokusu kalbimi titretti. Kokusu kesinlikle içime işlemişti. Her nefes aldığımda onunla olsam ne güzel olurdu halbuki.
Gözlerimi kapatıp, vanilya kokusunu tekrar hissetmek için derin bir nefes aldım. Kokusu, tüm etrafımı sarmışçasına beni hapsetmişti.
Uzandığım hamakta biraz kıpırdandım. Dışarıdaki bir hamakta uzanıp dilek balonlarını saymaya çalışmıştım. Yükseldikten sonra, hepsinin rengi kırmızı olarak görülüyordu. Mavi, pembe, mor, sarı, yeşil olması önemli değil, hepsi kırmızı gibiydi.
Tıpkı insanlar gibi. Uzaklaştıkça içlerindeki renkleri anlamlaştıramıyordunuz, diğerlerinden hiçbir farkları kalmıyordu.
Aldığım bir nefesle birlikte vanilya kokusunun ne kadar yoğunlaşmış olduğunu fark ettim. Kapadığım gözlerimi, araladım. Görüş alanımda sadece bir çift mavi göz bulunuyordu. Uzandığım hamakta hızlıca doğruldum.
“Ne işin var senin burada Andrew? Birileri görecek.” Beni umursamadan hamağın bir kenarına oturmuştu.
“Özledim seni,” diye mırıldandı.
“Özlemimizi, insanların içinde gidermesek?” kaşlarımı kaldırıp, gülümsemeye devam ettim. Andrew, tam ağzını açmış bir şeyler söyleyecekken, etrafı telefonumun zil sesi doldurdu. Ekranda ki “Kedicikk” yazısı parıl, parıl parlıyordu.
“Efendim, Kedicikk.”
“Hazırlan Kraliçe, karaokeye gidiyoruz.” Zeynep’in son derecede heyecan barındıran sesine karşın gülmeden edemedim.
“Nereden çıktı şimdi bu Kedicikk? Kesin senin fikrindir bu.” Dedim gülerek.
“Hadi, Lydia hazırlan. Bir saat sonra seni almaya geleceğim!” arka fondan Doruğun sesini duymamla gözlerimi devirdim.
“Pekala,” diye mırıldanıp telefonu kapattım. Andrew’a döndüm. Suratımdaki ‘özür dilerim’ ifadesine karşın kıkırdadı.
“Karaoke’ye gidecekmişiz.” Deyip dudağımı dişledim.
“Şehre ineceksiniz yani?” dedi Andrew. Kafamı sallayıp onu onayladım.
“Pekala,” deyip yanağımdan öptü. İstemeye, istemeye kalktım hamaktan. Kalktığım yere uzandı.
Gülerken “Fırsatçı,” diye mırıldandım ve eğilip bende onu öptüm.
“Hoşça kal,” Hızlı adımlarla apartmana ilerledim. Yukarıya çıktığımda annemleri evde bulmayacağımı zaten biliyordum. Onlara kısa bir not bırakmak yerine telefona açıp izin aldım. Belki merkezde kalacağımızı gece dönmeyeceğimizi de söyledim. Genelde, gece indiğimizde Bodrum’a geri dönmezdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZÜCÜ
Teen FictionAileleri yakın arkadaş olan iki genç, Bodrumda geçen hayal gibi bir tatil, iki mükemmel yüzücü, damarlarında hızla akan şehvetli gençlik kanı, asla azalmayan gösteriş, 10 taş gibi genç, iki farklı grup ve bitmek tükenmek bilmeyen grup savaşları. ...