-Müzikle Savaş-

1.6K 61 6
                                    

Multimedia Meriç Özkaya

Bölüm2

“Bebeğiim” dedi gülerek. Aynı sırıtmayla “Hatunuum” repliğimi çektim. Telefon rehberimde bile Hatunum diye kayıtlıydı. Beraber asosyale bağladığım kişiydi o. Aynı zamanda da gruptaki en yakın arkadaşımdı.

 Evet, evet bir grubumuz vardı. Ben, Zeynep, Meriç, İrem, Doruk. Beş kişiden oluşan bir gruptuk ama cidden baya tanınıyorduk Bodrum’un bu tatil yerinde. Tabii bir karşı grubumuzda vardı. Onlar dört kişiden oluşuyordu ama beşinciyi arıyorlar. Melisa, Fırat, Selen, Kerem. Asla anlaşamayız. Belirli günlerde yarışmalar yapılır burada. Biz iki grubun arasında, şarkı yarışmaları olurdu. Seslerimiz hepimizin güzeldi.

  Andrew’un ağzından:

 Hızlıca Fırat’ların yanına yüzdüm. Benim kadar derine açılmamışlardı. Çok zordu oraya kadar yüzmek. “Andrew, yanındaki kimdi adamım?” dedi Kerem. “Tanımazsınız ya, boş verin” dedim ve onlarla yüzmeye devam ettim. Akımdan bir türlü çıkaramadığım Lydia, hâlâ denizdeydi. Su yeşili gözleri, adını koyamadığım kızılla, turuncunun karışımı saçlarını aklımdan çıkarmam çok zordu. Upuzun kirpikleri, deniz yüzünden birbirine yapışmıştı. Ama o hala o uzunluğunu ve mükemmelliğini koruyordu. Büyüyü anımsatan yüzücü mayosu, şekilli vücudunu çok güzel kavramıştı. Benim kadar derine gittiğine göre çok çok iyi bir yüzücüydü. Bu benim için avantajdı. Konuşacak konumuz olacaktı ve beraber açılabilirdik. Evet, evet bu kesinlikle avantajdı.

 Lydia devam:

 Zeynep, bilmem kaç dakikadır beni havuza girmek için ikna etmeye çalışıyordu. Bense duş alıp, kitabımla birlikte bizim grubun çardağına geçmek istiyordum. Dinleyen? Ah tabi ki yok (!). Sonunda pes eden taraf ben olmuştum ve havuzun girişindeki suda kalıp vücudumdaki kumları temizlemekle uğraşmış, o süre içerisinde de resmen donmuştum!

   Duştan çıkıp, sıcaktan yanan mermerlere adımımı attım. Zorla yutkundum, üşüyünce hep böyle olurdum.

  Arkamdan gelen Zeynep, beni çekiştirerek şezlongların olduğu bölüme götürdü. Elinde ikimizin de havluları vardı. Doruk’la İrem’de oradaydı. Yanlarındaki şezlonglardan birine havlumu serdim.

   Doruk “Yavrucuklar, ne oldu üşüdünüz mü?” diye sordu gülerek. Birbirimizle çok yakındık. Hep böyle hitaplarla konuşurduk. “Dondum, Doruk dondum” dedim bende gülümseyerek. Tam Meriç nerede diye sorgulayacakken Meriç’in havuzdan bize seslenişini duydum.“Gelsenize, su çok güzel.” Diye bağıran Meriç’e baktım. Bunu söyledikten sonra tekrar dalmıştı. Hızlıca klorlu sudan kafasını çıkartıp, saçlarını savurdu. Birkaç kızın ‘Ahh’ diyen seslerini duymuştum. Evet, Meriç’eydi.

  Meriç hafifçe kıkırdarken, Zeynep yerinden kalkıp havuza doğru ilerlemişti bile. Havuzun kenarına oturup ayaklarını suya batırdı. “Atlasana, güzelim.” Dedi Meriç ona bakarken. “Kalabalık ya, off” dedi Zeynep. Arkası dönük olduğu için suratını göremesem de, gözlerini devirdiğinden emindim. “Eh iyi o zaman sen bilirsin.” Dedi Meriç ve Zeynep’i birden suya çekti. Zeynep’in birden çığlık atışıyla hepimiz ağzı açık ve gülerek onlara bakıyorduk.

  Zeynep, sudan kafasını çıkardığında derince bir nefes alıp  “Lanet olsun Meriç, çok köpeksin!” diye bağırdı. Elleriyle gözünün önüne gelen saçlarını savuşturmaya çalıyor, aynı zamanda da su üstüne kalmaya çalışıyordu. Masmavi gözlerini kırpıştırıp, bize baktı. “Cani dostluk!” diye bağırıp kenarlara tutundu. “Bizde seni çok seviyoruz bebeğim” deyip öpücük attım. Bundan her zaman nefret ederdi. “Ama ben sizden nefret ediyorum!” Dedi.

  “Ooo baksanıza, grup mu dağılıyor yoksa?” Evet, tam gülecekken, beni yarıda kesen sesi çok net tanıyordum. Melisa! Koyu mavi gözlerinin içi parıldıyordu resmen. “Canım sen onu anca rüyanda görürsün” dedim gülerek. “Bir yerde okumuştum, rüyalarda gerçeklik payı oluyormuş. Belki benimki de ondan olur.” Dedi kaşlarını kaldırarak. “Sen bir şeyler mi okuyorsun. Vay anasını be, çok şaşırdım” dedi İrem. Yemyeşil gözlerini kırpıştırıp tepeden topladığı siyah saçlarını sol omzunun üzerine aldı. Biz kendi aramızda gülerken, onlarda, önümüzden geçip gitmişlerdi. Selen arkasına dönüp bize baktı, Dudaklarına sürdüğü pembe ruju yedirip, her daim yapılı kızıl saçlarının omzuna düşen bir parçasını alıp arkaya savurdu ve“Ha bu arada biz gruba yeni birini aldık. Andrew, tanışırsınız nasıl olsa” dedi ve gülerek ilerledi. Andrew, Andrew! Hadi ama yapma, bizimkilere bir şey belli etmemeye çalışarak “Hadi ya çıkalım artık şuradan” dedim hafif sırıtarak. “Pakala” deyip hepsi ayaklanmaya başlamışlardı. Eh, herkes bize bakarken, onlarda rahatsız olmuşlardı doğal olarak.

  “Evlere o zaman, akşam buluşuruz çardakta” dedi Doruk ve yanımızdan ayrıldı. Bizde birbirimize ‘Görüşürüz’ falan deyip bloklarımıza doğru yürümeye başladık. Havuzdan çıkmıştık.

  Bloğun arka kısmından dolanıp yavaş adımlarda ön kısmına ulaştım. Ara sokağa döndüm. Aklımdan hiç çıkmayan şeyi tekrar zihnimde canlandırmaya çalıştım. Andrew karşı grupta olabilir miydi? Eğer öyleyse ‘komşu düşmanlar’ olurduk, ki ben bunu hiç istemiyordum. Bunu kesinlikle ona sormam gerekirdi.

  Sevgili komşularımıza ziyarete gitmem için anneme çok dil dökmem gerekmeyecekti. Oraya gitmeye zaten bayılıyordu.

  Binanın içerisine girip, asansörlere doğru ilerledim. Bir tanesi zemin kattaydı. Hızlıca içerisine girip üzerinde 5 yazan düğmeye bastım. Annem yükseklik korkusu yüzünden 2. kat istese de, binanın bahçesinden böcek çıkar korkusuyla 5. katı kabul etmişti. Biz B blokta ve sağ bloktaydık, onlar ise havuzun diğer tarafındaki B blokta ve 5. katta!

  Annem onlara kurabiye dolu bir tabak gönderdiğinde evlerini öğrenmiştim. Tabi Andrew’u daha önce hiç görmemiştim.

  Asansör durduğunda hızlıca kapıyı ittirip, elimde tuttuğum anahtarı doğru pozisyona getirdim. Tahta kapı açık fakat demir kapı kapalıydı. Bu durumda evde yalnız olmayacaktım.

  Anahtarı kilide sokup çevirdim. Ta ta ta tam, yanlış yön.

   Oflamayla, inleme arası bir ses çıkartıp ters yöne doğru çevirdiğim kontak, kilidin düşme sesinden sonra açıldı.

  Ayağımdaki terlikleri bir çırpıda çıkartıp, “Ben geldiiiim” diye bağırırken, elimdeki anahtarı da girişteki vestiyer tarzı aynalı şeyin üzerine atmıştım. Banyoya girip üzerimdeki pardösü ve yüzücü mayomu, birazdan sırılsıklam olacak duşa kabin zeminine attım. Şu suyun derecesini bir türlü ayarlayamıyordum.

  En az beşi dakika süren, hem donup, hem de yandığım su ayarlama faslından sonra tam olarak olmasa da iyi bir derecede bırakmıştım. Islanınca saçlarım kalçama kadar uzanıyordu.

  Her gün banyo yaptığım için saçlarımı iki kere köpürtüp kolay açılması için kremledim. Her ne kadar havuzda temizlesem de, kalan tuzlu suyun ve kumların gittiğinden emin olduktan sonra beyaz havluma sarılıp dışarıya çıktım. Yorulmuştum. Odama geçip kendimi yatağıma attım.

  Artık tek bir şeyden emindim, o da Andrew karşı gruptaydı ve bu beni hissizleştiriyordu.  Anneme dil dökmemem de gerek yoktu. Biliyorum, karşı grupta o. ‘Müzikle Savaş’ adlı yarışmamızda, karşı karşıya gelirsek çok kötü olacaktı. Onun için tabi. Bir kıza yenilmeyi hangi erkek kaldırabilirdi ki?

  Selaamm. Ben ve gece eklediğim bölümlerimm. Umarım okuyabilirsiniz. Tatildeyiz canım, okursunuz okursunuz. Biraz fazla geç gelen bir bölüm farkındayım fakat bir türlü yayımlayamadım. Özür dilerim. Sizleri seviyorum vote ve yorumlarınızı görmek beni mutlu ediyor ve bekliyorum. Öpüldünüzzz 

YÜZÜCÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin