-Komşu Çocuğu-

2.3K 67 13
                                    

Multimedia Andrew :))

-1-

Sıcaktan yanan ayaklarımı buz gibi suyun içine daldırdım. Yavaşça suyun içerisinde ilerlemeye başladım. Soğuk su çıplak bacaklarımı tırmanmaya başladığında irkildim. Belime kadar gelen suyun içerisine hızlıca dalıp tüm vücudumu suda bıraktım. Denizin soğukluğuna alışan vücuduma çarpan dalgalar gerilememe sebep oluyordu. Israrla kulaçlarımı dalgaların geldiği yöne doğru attım. Yüzücü mayomun derin koltuk altı kulaç atmamı daha kolay bir hale getiriyordu. Doğruldum. Derin bir nefes alıp, nefesimi düzene sokmaya çabaladım. Güneş hala tepedeyken derine açılıp, rüzgar çıkmadan geri dönmeliydim. Kendi etrafımda dönüp kıyıya göz gezdirdim.

Annem uzanıp güneşlenmek ve o beş para etmez aşk romanlarını okumak yerine gözleriyle beni izliyordu. İyi bir yüzücü olduğumu unutup bana 'Derine Gitme' uyarısı bile yapmıştı. Gözlerimi babama kaydırdım. Tatil boyunca elinden düşürmediği polisiye romanını okuyordu, yan tarafında ise buzlu bir bira vardı. Ah gündüz bira içmeyi seviyordu, hele ki denize karşı. Bu alışkanlığı yüzünden onu yargılıyamazdım. Polis şef yardımcısıydı ve cinayet işlerine bakıyordu. Kafasını dağıtmak –asla sarhoş olmazdı- onun en doğal hakkıydı bence. Bakışlarımı biraz daha denize yaklaştırdım. Kumda uzanmış erkek kardeşim, Canberk, kulaklığını takmış müzik dinlemekle meşguldü. Yanında kumdan kale yapmaya çalışan küçük kız kardeşim olmasa daha cool görünebilirdi.

Arkamı dönüp tekrar suya daldım. İlerledikçe su daha da berraklaşıyordu. Az insan çok rahatlık kuralım sadece denizlere söküyordu.

Kulaçlarımı sıklaştırdım. Boy veremeyeceğimden emin olduğum bir noktaya gelince tekrar durakladım. Evet, baya açılmıştım. Kıyıya baktığımda insanları ayrıt edemeyeceğimi anlayınca tekrar daldım. Kulaç değil, balıklama yüzüyordum. Kollarım ağırlaşmaya başlamamıştı ama tepeden topladığım uzun saçlarım kafama baskı yapmaya başlamıştı. Başımı arkaya eğip dalgaların saçlarımın ağılığını almasına izin verdim. Geri dönüş yoluna girme vaktim gelmişti. Derin bir nefes aldım. Tam kendimi tuzlu suya bırakacakken ayağıma bir şeyin deydiğini hissettim.


Yosun, taş olamazdı, çok derindeydim. Su çok temizdi. Balık olmaması için dua ederken, kafamı suya eğdim. Berrak su görüşümü net bir hale getirmişti. Cesaretimi toplayıp, başımı eydiğimde suyun içinden birisi çıktı. Kısa bir çığlık atıp –reflex olarak- ellerimi suya çarptım.

Karşımda, gözleri gökyüzüyle yarışabilecek güzellikte mavisi olan, dalgalı, kumral saçları deniz yüzünden düzleşmiş, mükemmel güzellikte kumral tenli birisi duruyordu. Masmavi gözleri ışıl, ışıl parlıyordu. Çarpık gülümsemesiyle "Selam" dedi. "Korkuttum mu seni?" diye sordu. Gerilemeye çalışıp "Aslında evet. Balık olmasından korktum. İnsanlar bu kadar derine açılmazlar da" dedim gülümsemeye çalışarak. "Sen neden buradasın peki?" dedi. Dalgalar yüzünden aynı anda havaya kalkıp, aynı anda iniyorduk. "Yüzmeyi çok seviyorum ve buralar çok daha temiz ve berrak" dedim gözlerimle tuzlu suyu işaret ederek. "Hep açılır mısın?" dedi. "Aslında evet. Daha derine gidiyorum normalde ama güneşin batmasına az kaldı" dedim onun gibi gülümseyerek.

Gözlerimi yüzünden ayıramıyordum. Bu nasıl bir mükemmelitedir?

"Ben, Andrew" dedi sırıtışını eksiltmeden. "Dur, tahmin edeyim, yabancı ülkelere vatandaşlığın olsun diye annen, Türkiye'de değil de başka bir ülkede doğum yaptı değil mi?" dedim ben de sırıtarak. "Harfi, harfine doğru söyleyen ilk insansın" dedi. Bu sefer o kusursuz dişlerini ortaya çıkaracak derecede gülmüştü. "Nereden bildin. Genelde insanların tepkisi çok daha farklı oluyor da" dedi kusursuz gülümsemesinden bir gram eksiltmeden. "Aynı durumdayım da ondan. Benim adımda Lydia" dedim. "Memnun oldum Lydia" dedi sırıtarak. "Bende Andrew" dedim. "Ailenle geldin sanırım" dedi tek kaşını kaldırarak. Gülümsemeye son hız devam ediyordu. "Evet, denize girerken görmüş olabilirsin. Annem, roman okumak yerine beni izliyor, babam bira içip kitap okuyor, ağabeyim kumda müzik dinliyor ve kız kardeşim kumdan kale yapmaya çalışıyor." Dedim kıkırdayarak. "Tam onların yanındaki aile bizimkiler oluyor." Dedi hafif bir kahkaha atarak. "Annenin Gülşah Abla olduğunu söyleme bana" dedim gülmeme devam ederken. "Annen Derin Abla değil mi?" dedi kaşlarını kaldırarak. Hâlâ gülüyordu, çok tatlıydı, fazla.

"Hey, Andrew, yeter yüzdün. Biraz yanımıza gel adamım" diye bir ses geldi. Hızlıca arkamı döndüm. Fırat ve Kerem. Hadi ama siz nereden tanışıyorsunuz ki? "Arkadaşlarının yanına gitsen iyi olacak. Zaten bende çıkacaktım." Dedim. "Pekala, Lydia sonra görüşürüz." Dedi suyun içinde ilerleyerek. "Görüşürüz, Andrew" dedim bende sırıtarak. İçimden "Sen bu kadar mükemmel olduğun sürece, biz daha çok görüşürüz" dedim. Ama önce onlara nasıl tanıştığını bulmam lazımdı. Hızlıca Zeynep'in yanına yüzdüm.

Merhaba merhaba merhaba :D Yine ben ve yeni bir hikayemle karşınızdayım. Bu hikayeyi kış geldikten sonra yayınlayacağım demiştim. Hani yazı hatırlatsın diye ve bugün Adana'ya kış geldi :D Mevsimin ilk yağmuru yağdı ve ben bütün gün okulda bunu paylaşmanın hayaliyle dolandım :)) Umarım sevmişsinizdir. Yazarken ben çok zevk aldım açıkçası. Görüşlerinizi çok merak ediyorum, yorumda belirtirseniz sevinirim. Ölüldünüz :*

YÜZÜCÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin