-Seni Seviyorum-

665 41 5
                                    

Merhabaa. Uzatmayacağım. Vote vermeyip de okuyan arkadaşlara sinir oluyorum. Bunu bilin. Bir de bir şeyi merak ediyorum, ilk bölümlere yorum yapıp da şimdi yanımda olmayan Kebeleklerim neredeee???

 -Şarkıyı söylediğim yerde açabilirsiniz. Öpüldünüzz-

 Bölüm:10

Demi Lovato- Until You’re Mine

 “Gelmeyeceğim Ayaz,”

“Geleceksin Lydia.”

 Andrew’un evine gitmek istemiyordum. Onu görmek istemiyordum. Adını duymak istemiyordum. Onu okyanusta boğmak istiyordum. Evet, kesinlikle istediğim şey buydu. Bunu Ayaz’a anlatamıyordum. Gelmek istemememin nedenini tabi ki biliyordu. Hatta sırf bu yüzden ısrar ediyordu. Çok gülecekti.

 “Ayaz, gelmeyeceğim.” Şansımı doruklara kadar zorluyordum.

“Lydia, saçmalıyorsun. Şirin kızlar gibi davranıyorsun.”

“Bana hakaret etmeyi kes!” Cümlemi kaşlarım çatık bitirmemle Ayaz gülmeye başladı. Şirin kızlardan nasıl nefret ettiğimi biliyordu. Kısa boylu, sevimli, mükemmel bir hayata sahip ama en ufak şeyleri büyüten, iddiasız, kendinden emin olmayan, her şeyden utanan, cazgır, aptal şirin kızlar. Cidden iğreniyordum.

 “Pekala, annenlere gelmediğini nasıl açıklayacaksın? Hem evde yemek yok. Aç kalacaksın.” Aç kalmayı sevmem.

“Başı ağrıyor dersin ve emin ol kavanozda ki çikolatalar ne güne duruyor?” Onları kaşık, kaşık yemeyecektim. Kalori deposu!

Ayaz bıkkınlıkla bir nefes verdi ve ne ara olduğunu anlamayacağım bir hızla eğilip beni kucağına aldı.

“Ben geliyorsun diyorsam, geliyorsun.” Sesimi çıkarmadım. Beni Andrew’lara kadar kucağında taşıyacaktı. Oh, canıma değsin. Tabii, Ayaz beni hiç zorlanmadan taşıdı. Aşırı hafif değildim ama Ayaz’da aşırı kas olabilirdi.

 Andrew, kapıyı açtığında yüzüne nasıl bakacağımı hala kararlaştıramamıştım. Alla aşkına benim burada ne işim vardı? Zaten denizden çıkarken doping yapmıştım resmen.

“Hoş geldin…iz.” Andrew, ellerini bağdaştırmış, bir dizini kırmış, salakça etrafına bakıp bıkkınlıkla nefesini veren beni görünce şaşırmıştı ve eminim o an kahkaha atmamak için kendisini zor tutuyordu. Bu gece Ayaz’ın dibinden ayrılmayacaktım.

Eve adım atar atmaz, burnuma mis gibi kokular gelmeye başlamıştı. Karnım da onunla uyumlu olarak mırıldanıyordu zaten. İyiden iyiye acıkmıştım. Bay Kıvırcık, bizi salona doğru yönlendirmişti. Beyaz ve yeşil renklerin hakimi altına aldığı oldukça ferah salonları göz dolduruyordu.

 “Ayaz! Lydia! Hoş geldiniz güzellerim benim.” Gülşah Abla, içtenlikle bizi selamladıktan sonra kucakladı. Ayaz, benim yerime cevap verirken yandan, yandan ona kıkırdıyordum. Kolumla Ayaz’ı dürtüp,

“Güzelim benim,” deyip göz kırptım. Madem beni buraya getirmişti, cezasını çekecekti. Ayaz, kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Bir an önce yemek yesek? Acım çünkü.

 Herkesin sımsıcak karşılamasına, sarılmalarına elimden geldiğince gerginliğimi az kılarak yanıt vermiştim. Aradan biraz zaman geçtikten sonra annemin kaş göz işaretleriyle beni mutfağa çağırmasına artık dayanamamış ve mutfağa gitmiştim. Yemeği hazırlamaya yardım etmemiştim de, masaya tabakları götürmüştüm. Gülşah Abla, servis yapma konusunda şefleri bile kıskandırabilirdi. Bir de çocuk yapma konusunda. Neyse.

YÜZÜCÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin