-Melisa-

633 38 6
                                    

Selam kebelekleriimm. Beklettiğim bir bölüm sizlerle. Adana'da yaşıyorum ve öldürücü bir sıcağı var. Evde klima açmadan tek kelime yazamıyorum resmen. Umarım seversiniz. Multi'leri bekliyorum. Tüm karakterlerimizin adı yazıyor şu anda. Hepsi tam hayalimde ki gibi. Öpüldünüz kocamannn -ithaf isterseniz yoruma yazabilirsinizzz-

Bölüm:9

Melisa

Şarkının son dizeleri kulaklarımı doldururken, sıkılmıştım.  Bir an önce dışarıya çıkmak istiyordum. Zaten ayağımdaki topuklularda yeterince rahatsızdı. Şarkının bitimiyle birlikte Yağmur, suratına kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Karşı grup onu Selen diye bilse de asıl adı Yağmur’du. Selen ismini sevdiği için onu kullanmak istiyordu. Ama benim o ismi pek sevdiğim söylenemezdi.

 Eve gitmem gerektiğini söyleyip, ağaçlıktan ayrıldım. Onların ağaçlığı rengarenk iken bizimki siyah ve beyazdı. Bir duvarı siyah diğer duvarı ise beyazdı ki bu bizim daha karamsar olduğumuzu gösteriyordu. Ama bizimkileri hiçbir şeye değişmezdim. Binaya doğru ilerlerken ayağımdaki topuklular sinir katsayımı arttırıyordu. Ayağımı daha önce hiç bu kadar acıtan bir ayakkabı giyinmemiştim.

 Gri binaya vardığımda uzak olduğu için hala lanetler yağdırıyordum. Hızlıca asansöre binip, şortumdan anahtarlarımı çıkardım. Annem ve babam yurtdışındaydı. Her yaz olduğu gibi. Evde sadece ben ve kardeşim vardık. Her yaz Miami’ye giderlerdi. Yarışmalarımda beni izlemek için bir kere bile gelmemişlerdi. Sadece para gönderiyorlardı ki bu sayede hayatta olduklarını anlıyorduk.

Kardeşim küçük sayılmazdı. 16 yaşındaydı fakat tıpkı benim gibi olgunluğunu biliyordu. Sizi şımartan biri olmayınca insan direkt kendi kendine yetmeyi öğreniyordu.

 “Abla, sen misin?”

Mina’nın sesi evi doldururken “Evet, hayatım.” Diye cırladım.

 Hızlıca ayakkabılarımı çıkarıp, yalınayak zemine bastım. Duvardaki saat 5:30 civarını gösteriyordu. Mutfağa gidip, Mina’nın yaptığı makarnadan kendime bir tabak hazırladım. Arka fona telefonumdan hafif bir müzik açtım. Yemeğimden otlanırken Mina mutfağa girdi.

 “Abla, pembe rambo bluzumu gördün mü?”

“Evet, benim dolabıma bakmalısın.” Deyip tabağıma yeniden gömüldüm. Yemeğimi yemeye devam ederken telefonum mesaj geldiğini belirtmek için titredi. Ağzımda ki makarnayı çiğnerken mesajın Fırat’tan geldiğini görmüştüm.

‘Sekizde çardakta buluşalım güzellik.’

 ‘Sekizde orada olacağım.’ Yazıp cevapladım mesajını. Anlaşılan biraz konuşacaktık ya da yürüyecektik.

 Tabağımdakileri silip süpürdükten sonra, çalkalayıp makineye yerleştirdim. Odama geçip üzerime koşucu taytımı ve bluzumu giyindim. Saçlarımı tepeden toplayıp, suratıma akmayan makyaj malzemelerimle renk verdim. Kulaklığımı da alıp Mina’nın odasına girdim. Üzerini giyinmişti.

 “Ben koşuya gidiyorum tatlım, anahtarımı aldım ben.” Dedim odasındaki deodorantını sıkarken.

“Tamam, bende zaten Canberk’le buluşacağım.” Dedi gülümseyerek.

Kardeşim, Lydia’nın kardeşiyle sevgiliydi. İlk başlarda fazla şaşırsam da yorum yapmamıştım.

 Air Max’i ayağıma geçirdiğim gibi evden ayrıldım. Güneş’in batmasına daha vardı ama koşu yolunun gölge ve serin olduğundan emindim.

 Kulaklığımı takıp içerisinden rastgele bir şarkı seçtim.

 Alışık olan vücuduma yaptığım hiçbir hareketin ağır gelmeyeceğini biliyordum fakat önce hızlıca yürüdüm. Zaman tutmayı sevmiyordum. Amacım kilo vermek değildi nasıl olsa. Koşmaktan zevk alıyordum ve formda kalmak için birebirdi.

YÜZÜCÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin