Akşam oldu ve Eleven ile eve girdik. Ben koltuğa oturdum ama Eleven oturmadı sadece Hopper'a sinirle bakıyordu.
Hopper: Mike'ı görmeye mi gittin?
Eleven: Beni görmedi
Hopper: Öyle mi! Ama Polly anne ve kızı seni gördüler ve polis çağırdılar. Şimdi, seni başka biri gördü mü? Herhangi biri düşünün
Eleven: Beni kimse görmedi!
Hopper: Bizi tehlikeye attın farkındasın değil mi?
Eleven: Sen gidebileceğime söz vermiştin! Ama burdan çıkamıyorum! Hiç bir şey olduğu yok!
Hopper: Evet hiç bir şey olmadığı için güvendesin zaten!
Eleven: Yalan söylüyorsun!
Hopper: Yalan söylemiyorum! Seni koruyorum, seni doyuruyorum ve öğretiyorum! Senden tek istediğim şey 3 tane basit kurala uymandı, 3 kural! Ve sen ne yaptın? Bunu yapmayı beceremedin!
Malia: Tamam baba daha fazla üzerine gitme
Hopper: Sen karışma! Cezalısın Eleven. Bunun anlamını biliyor musun? Bir daha waffle yemek yok.
Malia: Bab-
Hopper: Ve televizyon da yok. 1 hafta boyunca.
Hopper tam televizyonu kaldıracakken Eleven engelledi. Ve tekrar oldu.
Hopper: Tamam 2 hafta
Eleven telezyonun kalkmasını engelledi
Hopper: 1 ay!
Hiç bir değişiklik olmadı Eleven hala inat ediyordu.
Hopper: Pekâlâ bir daha hiç yok!
Hopper televizyonun fişini çekti.
Eleven: Sende baba gibisin!
Hopper: Öyle mi? O psikopatik manyak gibi miyim? Vay be laboratuvara dönmek ister misin? Tek telefonla anında halledebilirim
Malia: Baba yeter! Kızın üstüne gitmeyi bırak!
Hopper: Sen karışma!
Malia: Hayır! Hayatım boyunca senin bana sen karışma diyerek geçti! Sen bana hep olaylardan uzak durmamı söyledin ama artık yapmicam! İstediğim gibi karışırım!
Hopper: Öyle mi? Sende mi ceza almak istiyorsun?!
Malia: Ben büyüdüm bana ceza veremezsin! Bana çocukmuşuk gibi davranma!
Hopper: Hatırlatırım ben olmasam kendi başına bir şey yapamazsın çünkü daha küçüksün! Bana ihtiyacın var!
Malia: Deneyip görelim o zaman!
Çantamı ve hırkamı alıp evden çıktım ve arabaya binip gittim. Sinirlerim bozulmuştu. Okula gittim ve gece arabada kaldım. Sabah olunca arabadan inip okula girdim. Derslere girdim ve sonunda öğle arası olmuştu ama Jonathan yoktu üstelik Nancy de yoktu. Bütün gün sıkıcı bir şekilde geçti. Okul çıkışı arabama bindim ve defterime bir şeyler çizerek zaman geçirdim.
-Akşam-
Telsizimden ses gelmeye başladı.
Dustin: Malia. Malia! Hey orda mısın?!
Malia: Ne var Henderson?
Dustin: Benim evime gelmelisin hemen! Burda bir şey var
Malia: Ne var?
Dustin: Bir şey işte! Gel hadi!
Malia: Of Henderson!
Telsizi kapatıp arabayı Dustin'in evine sürmeye başladım. Evin önüne geldiğimde beni bekleyen Dustin'i ve yanındaki Steve'i gördüm. Arabadan inip yanlarına gittim.
Malia: Steve'in ne işi var?
Dustin: Onu da çağırmak istedim
Steve: Merak etme Malia bende halimden memnun değilim
Malia: Sus sen neyse Dustin beni şu şeyin yanına götür bakalım
Dustin: Tamam gelin benimle
Dustin, Steve ve beni arka bahçeye götürdü ve kapağı kapalı olan depo gibi bir şeyin önünde durduk.
Steve: Kim giriyor?
Malia: Sen sorduğuna göre gireceğin yok. Ben girerim
Kapağı açtım ve silahımı çıkarıp depoya girdim.
Malia: Buraya gelseniz iyi olucak!
Steve ve Dustin yanıma geldi ve onlara yerde bulduğum iğrenç şeyi gösterdim ardından delik olan duvarı gösterdim.
Dustin: Olamaz, olamaz!
-Sabah-
Sabah Dustin ve Steve ile ormanda buluştuk ve elimizdeki et dolu kovalar ile yürümeye başladık. Dustin ve Steve konuşuyorlardı ve bir yandan da etleri yola atıyorlardı. Ben ise tek başıma yürüyordum.